Süleyman Küçük

Süleyman Küçük

Siyasal ve sosyal açıdan Türkiye

Siyasal ve sosyal açıdan Türkiye

Türkiye’nin sahip olduğu coğrafya itibarıyla stratejik ve jeopolitik açıdan sürekli olarak tehdit altında olduğundan bahsedilir hep.

Neredeyse ilkokul kitaplarından başlamak üzere milletin evlatlarına bu öğretilir yıllar boyunca ders olarak.

Bu konuda adlarının önündeki unvanları kendilerinden büyük olan kişiler tarafından saatler boy televizyon ekranlarında sözler söylenir.

Ya da irikıyım Babıali basını tarafından usta gazeteci veya araştırmacı soruşturmacı gazetecilik yaptıkları söylenen kişilerin işgal ettiği gazete sayfalarından hep bu tür yazılar yazılır.

Arada sırada da olsa Millet menfaatini gazetesinin veya mensubu olduğu siyasi partinin menfaatinden üstün gören bazı yazarlar tarafından Türkiye’nin maruz kaldığı stratejik ve jeopolitik tehdidin aslında düşman gördükleri devletler tarafından değil de stratejik dost ve müttefik görülen ülkelerden geldiği yazılır.

Bu son yazılanlar ya okunmaz ya da okunsa bile ciddiye alınmaz diğer yazarların yazıları karşısında.

Milletin neredeyse topyekûn denecek bir şekilde bu televizyon ve gazeteler aracılığıyla maruz kaldığı algı yönetimi sayesinde zamanla bunları düşünemez hale bile getirildiği görülür.

Bütün bunlar olup biterken aslında millet bir şey daha düşünemez ve idrak edemez bir hale getirilir.

Birincisinden daha tehlikeli olan bu şey milletin geleceği ile ilgili meselelerde direnç noktaları olan akli melekelerinin hemen hemen hepsinin esir alınması gibi bir şeydir.

Stratejik ve jeopolitik tehlikelere maruz kalan millet için daha yakın ve daha açık bir tehlike olan husus iman ve kültüründeki yozlaşmadır.

Stratejik ve jeopolitik tehlikelere karşı milletin birlikte direnç gösterdiği görülmesine karşın aynı direnç birlikteliği iman ve kültüründeki yozlaşma karşısında gösterilememektedir.

Örnek mi istiyorsunuz?

Neredeyse on binlere yakın akademik personele sahip olan ilahiyat fakülteleri ile yüz binleri aşan din görevlisi mevcudu olan Diyanet İşleri başta olmak üzere bu tehlikeyi gören herkes nedense birden bire sessizliğe gömülü verirler.

İman, itikat, ibadet ve ahlak konularında birileri tarafından edep ve ahlak dışı bir takım açıklamalar veya davranışlar gösterildikten sonra yasak savar kabilinden yapılan beyanlar saman alevi gibi olmaktan öte bir ehemmiyet taşımazlar.

Mesela kendi içlerindeki bir akademik personel tarafından İslam’ın Şiarı olan başörtüsü konusundaki aksi bir beyana karşı ilahiyat fakültesi mensupları bir varlık gösteremezler.

Ya da yine kendi mensubu olan bir din görevlisinin başörtüsü ya da İslam’da kadının devlet kurumlarında vazife alması konusundaki yanlış ve talihsiz açıklamaları konusunda dişe değer bir söz duyamazsınız Diyanet camiasından.

Adına isteseniz akademik özgürlük denilsin, isterse de memuriyet korkusu denilsin kolay affedilecek bir durum değildir bu sessiz kalış.

Değişen iktidarların değişen program ve direktifleri karşısında akademik eğitim ve kurum içi personel politikalarını değiştirmeyi beceremeyen çağdaş paralı askerler diyebileceğimiz piyonlar milletin beklediği gelişme atılımı gösteremezler.

Konu stratejik ve jeopolitik olunca satranç diliyle kısaca ifade etmek gerekirse hiçbir zaman şahlar piyon olamadıkları gibi piyonlarda hiçbir zaman şah olamazlar.

Siyasal ve sosyal açıdan milletin varlığını ve birlikteliğini ortadan kaldıracak askeri tedbirlerden daha çok milletin birlikteliğinin asıl dinamiği olan iman, ibadet ve ahlak konularındaki yakın ve açık tehlikelere karşı tedbir alınması gerektiğine inanıyoruz.

Mesela eğitim müfredatı baştan sona ele alınmadan İmam Hatip okullarının ve ilahiyat fakültelerinin sayısının artırılmasını bir çözüm olmadığına inanıyoruz.

Mesela kürsüdeki vaaz ve minberdeki hutbenin içeriğinin değişmedikçe Diyanet İşleri Başkanı tarafından her hafta bir şehirde Cuma Namazı kıldırılmasının bir yararı olacağına inanmıyoruz.

Mesela Din görevlileri için asli görevleri olan imamlık görevi sırasındaki hatalarını ortadan kaldıracak Tashihi Huruf meselesi halledilmeden Kıraatı Aşere ve Takrib kurslarının da bir yararı olacağına inanmıyoruz.

Bunun içinde ezanı Muhammedi ve Kametten başlayıp vaaz ve hutbede dâhil olmak üzere hemen hemen tamamına yakını bağırma şeklinde gerçekleşen tebliğ dilinin değişmesi gerektiğine inanıyoruz.

Siyasal ve sosyal açıdan Türkiye’nin geleceğinin emin kılınması İmam Hatipler ve İlahiyat Fakülteleri başta olmak üzere her seviyedeki dini eğitim başta olmak üzere din görevlilerinin dini ve ibadet ile ilgili bilgilerinin değişen ve gelişen ülke ve dünya koşullarına göre yeniden gözden geçirilip değiştirilmesi gerektiğine inanıyoruz.

Aksi halde bu siyasal ve ahlaki erozyon devam ettiği sürece herhangi bir şahsın bozuk bir dil ve art niyetle yazdığı Kuran mealini eline alan herhangi bir gencin sapık bir itikatla sorduğu iman ve ibadetle ilgili sorular karşısında suskun kalması kaçınılmaz olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Süleyman Küçük Arşivi