Sahi Felaket Neydi?
Eskiler ''Gün be gün yevmü'l beter...'' yani ''her gün bir öncekinden kötü…'' demişler.
Hakikaten de gün geçmiyor ki bir felaket haberi almayalım. Ekranlarda ''SON DAKİKA'' diye geçen altyazıları görünce ''Eyvah yine ne oldu acaba?'' diye endişeye kapılmadan edemiyoruz.
Birkaç gün önce Bolu Kartalkaya'da meydana gelen yangın sonrasında yaşadık bu durumu. Okulların yarı yıl tatiline girmesiyle kimi vatandaşlarımız çocuklarına karne hediyesi olsun diye tatile çıktı. Kartalkaya'da gece yarısı Grand Kartal Oteli'nde başlayan yangın hepimizin ciğerini yaktı. Dile kolay çoğu çocuk 78 vatandaşımız(bir aileden 14 kişi) vefat etti bu faciada, 50 küsür kişi yaralandı. Lakin şu ana kadar sorumluluğu olan kimse istifa etmedi. Sorumluluk birkaç otel çalışanına ihale edildi. Asıl sorumlular birbirini suçladı, suçlamaya devam ediyorlar. Otele yüksek puan veren ETS Tur Kültür ve Turizm Bakan Mehmet Nuri Ersoy'un şirketi imiş. Ortalıkta birçok iddia dolaşıyor... Arife tarif gerekmez denir.
Albert Camus, “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.'' demiş.
Son zamanlarda felaketler üst üste geliyor. Aslında çoğu önlenebilen nedenlerden dolayı oluyor. Fakat ne hikmetse kimse bunları neden yaşamak zorunda olduğumuzu sorgulamıyor.
İki yıl evvel de ''Asrın Felaketi' diye nitelendirilen iki deprem yaşanmıştı peş peşe. Deprem sonrası ne belediye başkanları, ne de merkez idareden, en alt kademeden en üst kademeye kadar hiç kimse istifa etmedi. Herkes sorumluluğu birbirinin üzerine atarak işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Başarılı da oldular hani(!) İstifa etmedikleri bir yana, kimseyi görevden alınan da olmadı!
Bununla birlikte bir yıl sonra İliç Çöpler altın madeninde altın aranırken depolanan siyanürlü toprak yığını heyelana dönüşmüş ve 9 işçi vefat etmişti. 9. işçinin cenazesine 116 gün sonra ulaşılmıştı bu ülkede.
Her felaket sonrası yetkililerimiz "Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler", ''Sabredelim sabrın sonu selamettir, zaferdir.'' gibi teselli cümleleri kuruluyor ve dolayısıyla kimse felaketler gelmeden önceden neden önlemlerin alınmadığını, gerekli denetimlerin yapılıp yapılmadığını, felaket sonrası ihmaller zincirlerine karşı uygulanması gereken yaptırımların yapılıp yapılmadığı hakkında sorgulama yap(a)mıyor haliyle. Yapabilenlerde pek çok ithama maruz kalıyor!
Evrende Allah'ın iradesi dışında hiçbir olay gerçekleşmeyeceği gibi yangın, deprem, sel vb. gibi hadiseler Allah’ın taktiridir. Bir yaprağın düşmesi dahi O’nun külli iradesinin tecellisidir. Kuşkusuz doğal olaylar sünnetullahtır ve doğal olayların ''niçin'' olduğunu açıklama açısından mühimdir. Ancak neden olduğu ise fiziksel gelişmelere yani bilimin alanına girmektedir. Dolayısıyla kaza ve kader bilinci inançlı bir insanın olaylarla ilgili önceden yapması gereken görevleri ve alması gereken tedbirleri almasına asla engel olmadığı gibi bu durumları suiistimal ederek cüzi iradesiyle tedbirleri ihmal etmesi, aklı, ilmi ve bilimi terk ederek tevekkül etmesi düşünülemez. Kul sorumluluktan kaçamaz. Tam tersi göreviyle ilgili yapmadığı ve ihmal ettiği, almadığı tedbirlerden yüzünden Allah katında ve topluma karşı sorumlu olur. Felaketle sonuçlanan olaylar bir yandan fiziksel bir yandan da ahlakla alakalıdır. Bir yapının nasıl inşa edileceği, içinde ve dışında nelere dikkat edileceği, nasıl tedbir alınacağı bilinmektedir. Bunun nasıl doğru yapılması elbette ahlakla ilgilidir. İşin ahlaki yönü ihmal edilmemelidir. Ahlakın da iki yönü vardır. Birincisi insanının sorumluluğu ikincisi ise devletin denetim mekanizması ve adaletidir.
Yaşadığımız bunca felaket karşısında insanlar sorumluluklarının gereğini yerine getiriyor mudur? Devletin denetim mekanizması doğru işletiliyor mudur?
Bu soruların cevabını sanırım herkes kendi vicdanında verecektir!
Neticede ülkede deprem olur on binlerce (belki yüz binlerce) insan enkaz altında kalarak ölür, istifa eden olmaz!
Oteller yanar, ormanlar yanar onlarca insan yanarak ölür istifa eden olmaz!
Kömür madenleri, altın madenleri çöker, toprak altında işçiler ölür istifa eden olmaz!
Sel felaketleri yaşanır, insanlar suda boğulur istifa eden olmaz...
Hasılı kelam hak ve adalet deyince ilk akla gelenlerden olan Hz. Ömer, sadece kendisinin değil aslında, devlet, kamu, özel tüm Müslüman idarecileri içine alan, yöneticiler için sorumluluğun ne kadar önemli olduğu ve buna çok dikkat edilmesi gerektiği hakkında söylediği şu ibretlik sözleri çok önemlidir:
''Kenar-ı Dicle'de bir kurt kapsa koyunu, gelir de Adl-i İlahi sorar Ömer'den onu.''
Dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.