Sabır bardağı
Herkesin bir bardağı var: sabır bardağı. Hani o damla damla dolan, dolup dolup taşan, ‘bardağı taşıran son damla’ denirken de tam olarak bunlardan bahsedilen. O halde biz de şimdi, bunlardan bahsedelim.
Gerçek boyutundan sahibinin bile haberdar olmadığı o bardaktan bahsedelim. İnsan, olaylar karşısında takınacağı tutumu, kendi af ve sabır gücünü ve sınırını önceden kestirip bilemiyor çünkü. Bir bakıyor, sabrı çoktan taşmış ya da bir bakıyor, meğer o bardağı ne kadar da büyük ve genişmiş: bir türlü dolmamış.
Önceki damlaların pıt pıt, şıp şıp ya da hangi minik ve sevimli sesler çıkıyorsa işte o seslerle doldurduğu bardak, taşıp taşıran o son damlanın çıkardığı uğursuz ve sevimsiz bir sesin ardından sessizleşiyor. Beraberinde son sözleri ve ardından sonsuza dek sürecek olan susuşları getiriyor. İçinde en kötü sözleri bile barındırsa, her tartışmanın hatta atışmanın, kendi içinde bir uzlaşma gizlediğine inanırım. Oysa, artık konuşmamak ve bundan sonra hep susmak, en bitimsiz ve çözümsüz olan şeydir. Ona doğru yollar uzanmayan ve dolayısıyla asla varılamayacak bir hedef haline gelmiştir, uzlaşıp ve konuşup anlaşabilmek. Demek ki son damlanın o uğursuz sesinden başka hiçbir ses duyulmayacaktır artık. İletişimde vuku bulacak olan son söz, o son damlanın taşıran sesinin içinde bir yerlerde eriyip gitmiştir.
İçinde bulunulan şartlarla ve muhataba gösterilebilecek müsammaha derecesiyle de yakından bir bağıntısı var bu işin, gerçi. Hoş, sevilenin bardağı da bazen daha küçük olabilir; o sevgi miktarı ile ters orantılı olarak. Beklentiler yüzünden daha hassas bir hale girmek vs mevzuunu şimdi konu dışı edip, istisnaların bozmadığı kaideden bahsedeceğiz. O müsammaha derecesiyle ve hoşgörünün enginliğiyle büyüyüp devleşen bardaklardan… Diyeceğim şu ki; yine de, her sabır bardağının bir ebatı var, her nesnenin olduğu gibi. Ebat demek de, sınır demektir bir nevi, malum. Yani, çok da zorlamamak lazım! “Nasılsa karşımdaki kişinin bardağı henüz taşmadı, o halde hiçbir zaman taşmayacak demek ki” dememek lazım. Öyle dediğiniz anda, karşınızdaki kişiyi kaybetme yoluna girmişsiniz demektir. Eh, iyi niyeti suistimal etmeye de pek yatkınızdır, hani. Cüretle karışık ve gözü kararmış, kör bir cesaret, bir kendinden emin oluş kılığıyla gelip sizi aldatmasın, yani. Dedik ya işte, çok da zorlamamak lazım.
Sevgisinden, sabrından ve hoş görüsünden emin olduğunuz kişinin de bir sabır bardağı vardır. Onun bile vardır. Yok sansanız da vardır. Dolabının en gizli rafına kaldırıp sakladığı bir bardak… Kullanım dışı bırakmanın zaten imkan dışı olduğu bu bardağın gizlice duruyor ve doluyor oluşu, onun sahibinin ikili oynuyor oluşundan ya da kötü niyetinden mütevellit de değildir. Çok büyük ihtimalle, sabrının sınırlı oluşunu size bildirmek ya da hatırlatmak yoluyla sizi bir bakıma tehdit edip diken üzerinde bırakmak istemiyordur, o kadar. Yoksa, her beşerin bir sabır bardağı; sabrının sonu ve sınırı vardır. Bazen yukarıdaki gizli bir rafta, bazen de masanın hemen üzerinde duran. Sabrı sonsuz olan, sadece Yaradan. Bizler içinse, o bardağın dolması gayet doğal ve sıradan, yani.
O halde kıymet verdiğimiz bardakların doluluk oranlarını arada bir kontrol etmek ve çok da zorlamamak ümidiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.