Pudranın erdemi
Makyajlarsın. Yüzünü akpak yapar. Yanlışları kusurları gizlersin. Kâh tatlı olur, toplu aşlara katarsın, bir avuç şekerle halkı önüne katarsın. Öpüp koklar, göze buruna sokar, kafayı bulursun. Bazen de sokak caddelere serper, beyazlatır, yolunu bulursun. Gökten hep pudra yağar sanırsın; ama gün gelir, evin toz dumana karışır. Tel tel sökülür. En nihayetinde pudradandır, püf diye dökülür.
…
Araştırmacı Yazar Merhum Aytunç Altındal’ın “Kültür Emperyalizmi” kitabında rastlamıştım. 1981 yılındaki bir yazısında bizi “uyuşturucu maddeler” konusunda uyarıyor. “Türkiye için henüz sorun değildir. (Fakat) Türkiye’de dışa bağımlı kapitalizm hızlandıkça Batı’nın bu sorunu, acıdır ki bizde de yaygınlaşacaktır” diye konunun altını çiziyor. “Uyuşturucu maddeler aracılığıyla bir kültür üretildiğinden, edebiyat-sanat ilişkisiyle de köpürtülmesinden” yakınarak, “gençlere salt öğüt vermekle” yetinemeyiz. “Bunları kâr aracı olarak görüp piyasalayan kişi ve kuruluşlarla mücadele edilmelidir. Bu da devletin yapabileceği bir girişimdir” diyor.(Aytunç Altındal, Kültür Emperyalizmi, Destek Yayınları, 2020)
Ne derece mücadele ediliyor bilemiyorum ama müessif sonuçlar ortada. Küçük bir örnek:
Prof. Dr. Sevil Atasoy’un, “atık suyun analiziyle elde edilen uyuşturucu madde kullanım oranlarına ilişkin yayınladığı araştırmaların sonuçları” endişe verici. “İstanbul’da özellikle Avrupa yakasındaki ilçelerinde kokain, esrar ve tütün kullanım oranı dikkat çekti. Mega Kent, Barcelona, Münih, New York, Berlin, Amsterdam gibi dünyanın önde gelen kentleri arasında alkol tüketiminde ise zirvede yer aldı.”
Yine, son günlerde AK Parti genel Merkezi’nde büro elemanı olarak çalışan, “pudra şekerci” kişinin görüntüleri, savun(ul)ması, olayın seyri bizi üzdü.
Basından izlediğimiz kadarıyla; “evinde sentetik hap da bulunan, uyuşturucu madde temin acıyla whatsapp grubu kuran” Ayvatoğlu’nun kırk dereden su getirmesi, hadiseyi hafifletmiyor.
Bir kere her şey, kokain sevdası büyük bir özgüvenle, göstere göstere yapılıyor, paylaşılıyor. Sosyal medyada tepki çekip, yankılanmayacağı yahut reklam tesiri yapmayacağı nasıl bilinmez. Mümkün mü?
Sağda solda düşüp kalan, garip, sefil köprü altı çocukları değil bunlar.
Lüks hayatlarıyla göze batan, meyilli olanları, hasta ruhları özendiren; gerekirse uğruna, yüksek ağızlardan gözdağı verilen; şeni eylemleri, vahim bir durum en sakin, olağan tonlarda, “canım olur böyle vakalar, siz asıl, gözünüzü, havadan sudan cambazdan ayırmayın” şeklinde küçültülerek, mağduriyet pozuyla kamuoyuna duyurulan şahıslardan. Ki olay, türlü beyanlarla saptırılmakta, karartılmakta.
Yolsuzluk, hukuksuzluk, şerle gereken bir mücadelenin yapılamaması, herhalde en önemli problemlerimizden biri. Çelişkili, birbirini çürüten, nakzeden kararlar, fikir hercümerci, sapkın yollar durumu daha da vahimleştiriyor.
Çok yüzlü bir politika takip ediliyor sanki. Yakın tarihte “çözüm süreci” diye ele ele, kol kola gezilen partiler, şimdi düşman konumunda. Bir yanda amansız milliyetçiyiz, fikrimiz iktidarda(!)
Merak etmeyin, Atatürkçü, Nurcu, Suud’çu, Çinci Maçinci, EFeminen, Yoğurtçu da olabiliriz icabında.
Muhafazakârız lâkin tüm ahlâkçılığımıza rağmen; en uç yaşamlara selâm sarkıtır, bembeyaz(!) sakinlerini, köşe başlarına, göz önünde yerlere yerleştiririz; “Bu memlekete, her neyi istersek biz getiririz” haddizatında.
Her yere, en aykırı, muzır kişilere, kesimlere dahi uzanıp giden mesajlar, “aradığınız bizde’ yüreklendirmeleri.
“Ne ararsan var, derde devadan gayrı” misali bir torba. Gerekirse bir pudralarsın, kimse tanımaz, tınmaz olur, koy sepete.
Nasılsa, “Verilen hangi söz tutulmadı, o söylerse yapar, aya da Mars’a da Kars’a da gider” diyen kesin inançlı insanlarımız var. Gam kasavet çekme!
At yavrum keseye! Felsefe, hendese, estetik, aritmetik gerekmez; biz bakarız Cebre.
Pekiyi böyle bir manzarada güvenirliğimiz, samimiyetimiz ne kadardır; hiç düşünme.
Diyelim ki, bütün sözler tutuldu. Allah’a, inancımıza, gösterişli davalara ilişkin yüksek perdeden sözler yerine mi getirildi? Dünya arenasında nasıl görüldük, temsil edildik.
Biz Müslümanlar, Türkler efendim.. vaktiyle böyle bilinmezdik.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.