O yolunu şaşırırsa
İzıtsu “Kur’anda Dînî ve Ahlâkî Kavramlar” kitabında; “kabileci dayanışma ruhunu” anlatırken, bir örnek de Cahiliye Devri şairinin dizelerinden verir:
“Ben Gaziyeliyim. Eğer o yolunu şaşırır ise, ben de şaşırırım yolumu. Eğer Gaziye doğru yola yönelirse, ben de onunla birlikte giderim.”
Aidiyet, mensubiyet ve bağlılık duygumuzun sevgiyle örtüşmesi normaldir. Fakat şairin duyurusu, meydan okuyuşu ilk başta tepki uyandırır. “Bu kadarı fazla” deriz.
Genelde yeni zamanlara, bir üstünlük duyuşuyla; ilerilik, gelişmişlik, hatta bilgi birikimi ve artan tecrübe(!) dolayısıyla gayriihtiyari bir arınmışlık vasfı bile yükleriz.
Cehalet geride kalmıştır, “Bizim böyle aşikâr hatalarımız yoktur, kalabalıklara sayılara kapılmayız; basiretle bireysel özgürlüğümüzü kullanırız.”
Oysa yol ve gidiş(at) konusunda bizler de arızalıyızdır. Yanlış çeşitli şekillerde cezbeder.
Yalnızca Cahiliye toplamlarına, toplumlarına mahsus değildir bu akıl dışılık, olgu.
Gerekli gördüğü kişiler için “Mabut Abi( hem Mabud, hem Ağabey)” tanımlamasını yapan, göklere çıkaran şahıslar vardır söz gelişi; anlayamadığımız semavî(!) siyasî bir ilişkiden bahsederken.
Kimilerince her ne pahasına olursa olsun; omuz ve el vermek, paylaşmak, onurlu(!) görev anlayışı önemlidir.
Benim yaşımda olanlar Türkân Şoray’ın “Aşk Mabudesi” filmini hatırlarlar. İnsandan, erkekten Mabud varsa, neden kadından olmasın yani.
İşin sadece sanat edebiyat boyutu yoktur. Kutsalın umumî bir indirgenmesinden, değersizleştirilmesinden söz ediyorum.
Herhalde en istisnaî, en özel kelimelerin kavramların son derece yakışıksız, fütursuzca kullanımlarının bulunduğu devirleri yaşıyoruz. Neticede sapmalar çoğalır.
…
Kendimizi temize çıkarsak da, bile isteye yanlışta ısrar hepimizin yanılgılarından biri. Çekici, sürükleyici, teşvik edici âmiller yoğun.
İlle de bir kabile, kavim, cemiyet, akraba, soy sop saikıyla; dayanışma beraberlik içinde hareket etmemiz, başımızı kuma gömmemiz icap etmiyor.
Basit bir örnekle; göz göre göre, uzaktan yakından sevdiklerimizin yanılgılarına, ayak kayışlarına, tehlikeleri olabilecek bir seyre şahit kalmamıza rağmen körleşir, izleriz.
Onları kaybetmemek ya da türlü kılıflarla süslediğimiz menfaatler adına memnuniyetsizliğimizi aksettirmeyiz. Saplanır kalırız veya. Apaçık gerçeklerden kaçarız.
Beraber yürürüz, bir erdemsizliği düşüşü batışı hep birlikte alkışlarız; mazeretler savunma gerekçeleri, müdafaanameler hazırlar, aldatma oyunları yaparız.
Bu da bir başka çeşit sürüye dâhil ve destek olma durumudur.
Yanlışı di(n)leriz, anlar ve onaylarız.
Çarpıklıklar çarpmaz, eksiltmez, bir düşünce sorgusuyla duraklatmaz, bölmez bizi. Sadece çirkin bir müşterek paydada da toplar.
En kötüsü kalbimiz gizli destek verir benimser. Sabitkadem gibi dursak da, suçun şer(ir)in gizli havarileri sayılırız belki; üstelik İslâm adına.
Kötülüğe sessiz kalmak da, bir başka iştirak değil mi. Uyum, uy(dur)ma, uysallaşma hali. Bir başka zaviyeden şaşma durumu.
Sonuçta herhangi bir etkili gücün, partinin, cemaatin vs. şan şerefi, ilkeleri, selâmeti(!) bütün hayatımızı eylemlerimizi yönlendirir.
Körükürüne, düşüncesizce olanları kabul ederiz.
Hatalar sorunlar böylece katlanarak büyür sürer gider, “çözüm” derken çözülür, hepten yolumuzu şaşırırız herhalde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.