Merhaba
“Bir selam ediş, ‘merhaba’ deyiş yazısı yazarak başla ilkin…” dediler bana. “…her hafta buradaki köşenden yazmaya”… Haklılardı. Ne kadar da yerinde olurdu şimdi bu. Buraya yönelen –yönelecek olan- her bakış için, şimdiden, peşinen duyduğum heyecanı, bir nebze ifade edebilirdim o zaman belki, bu şekilde. Lakin, bu sevinci ve ondan doğma bütün duyguları, hiç aşınmadan ve azalmadan, birebir haliyle buraya aktarmak, bu mimiksiz ve pırıltısız harflerle ne kadar mümkün olurdu, bilemem! Yine de…
**
Yazının ruhu diye bir şey var, Yaratan’ın bile, bizlere seslenmek için araç olarak seçtiği yazının. Bir bildiği, elbet var. Öyle değil mi ama? Yazının ruhu, yüzde donan mimikten ve gözde sönen pırıltıdan çok daha kalıcı ve daha evla bir şeydir, demek ki! İşte, bu kutlu eylemi –yazmayı—gerçekleştireceğim ben de her hafta buradan, tıpkı bir festival ya da bir şenlik düzenler gibi. Katılmak istemez misiniz?
**
Şenliklerimin şenlik ve festivallerimin doyuruculuk dereceleri için, bir söz ya da garanti veremeyecek olsam da… Pek ala! “Siz bakmayın da ben burada rahat rahat yazayım” demeliyim aslında, galiba. Yasağın arzusu ve gizlenenin merakı, en davetkar tekliften bile çok daha etkilidir ne de olsa, öyle değil mi? Öyle, öyle… O halde, “siz bakmayın” mı diyeyim şimdi, yani? Yazı, ta buraya kadar ilerlemiş ve ben niyetimi –okunmak istediğimi- bu kadar açık etmişken, hem de? Sizleri mi kandıracağım yani, göz göre göre? Yok… Karşımdakinin, benden daha akıllı olabileceğini düşünecek kadar akıllıyımdır, övünmek gibi olmasın. Okunmak istediğimi anladığınızı, gayet iyi biliyorum..
**
“Siz bakın da ben diken üstünde yazmaya da razıyım” hatta. Hem, açıklık iyidir. Samimiyet. Açıklık ve samimiyet; dürüstlük ve doğruluk iyidir zaten, evet. Kral çıplak diyen çocuk, büyük büyük; çok çok büyük babamdır da... Huyumuz kurusun! Ben de onun, küçük küçük; çok çok küçük torunu olarak, kişisel hırsların ve toplumsal yaraların varlığından ve çirkinliğinden dem vuracağım zaten, buradan, her hafta… Neymiş? Her hafta, buradan. Siz bakın da…
Ziyaretin, pardon, merhabanın ve tanışmanın iyisi, kısa olanıdır düsturuyla kısa tuttum bu yazımı, şimdi. Yoksa, diken üzerinde ne kadar uzun kalırsam, benim için o kadar iyidir bu minvalde, yazmak minvalinde, festival niyetinde ve bu ‘merhaba’ deyişin, hatır sorma kısmına bile hiç geçmek istemeyişimde…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.