Krem
Bir gazete haberi oldukça düşündürücüydü.
Afrika ülkelerinin çoğunda kalıcı cilt beyazlığını sağlamak sebebiyle, gündelik hayatın parçası olarak kullanılan, içeriğinde cıva ve hidroknon gibi zararlı maddeler bulunan krem ile sabunlar, sağlık için hayati tehlike meydana getirmesine rağmen revaçtaydı.
Mesela Nijerya’daki kadınların yüzde 77’si, bu ürünleri tercih ediyor; Senegal, Mali gibi ülkelerin yanı sıra Hindistan gibi Asya ülkelerinde de, erkeklerin katılımıyla kullanım yaygınlaşıyordu.
Bu ısrar, gözü karalık; güzelliği satha, tene indirmenin ötesinde bir türlü beyazlaşamadığımızın da göstergesiydi.
Bilcümle günahları, asırlık suçları göstermeyip kapatan; insanın üzerinde hiçbir leke, kir bırakmayan, her dem apak bir asalette tutan bir kremdi çünkü beyazlık.
Maddi-manevî soyluluğu, üzerine füzeler konmuş zirveleri, tanrı-kral âdemleri temsil ederdi. Ve beyaz adama hasredilmişti.
Ayrıca oyun kurucu, hilekâr “kirli beyazları, beyazımsıları” gizlerdi.
Efsane Beyazlığa erişme, yükselme çabalarıysa sonsuz bir yolda olmak gibiydi.
O yüzden bir türlü ulaşılamaz, hep alt sınıflarda, karalarda kalınır; beyaz denizlere kendimizi atmak için kıyılarda köşelerde güneşlenilir, habire kremlenir de kremlenilirdi.
Gerçekler herhalde, O’na göre tersyüz edilip ayarlanır; sonra çeki düzen (beyaz düzen) verilirdi.
Dertlere derman, şifa kaynağı krem; ak gölgeler düşmüş çehreye değil, saça başa, tüm vücuda; artarsa taşa toprağa, hayvan haşat, havaya sürülürdü.
Hâlbuki böylesi bir özenç, hayranlık, taklit ve nihaî hedef konusunda hepimiz “siyahi” kalırdık.
Beyazlaştırıcı kremler, makyaj ve operasyonlar da kâr etmezdi; her şey “Zencisin sen, zenci kal!” derdi. Michael Jackson, cilt derdiyle derinden yürekten inlerdi.
Çabalar, sarfiyat bir türlü yetmezdi. Ak borazanlar, horozlar öter de öterdi.
Neticede kremli pudralı ak yüzlerle ve kireçli ruh bahçeleriyle yolda üryan kalakalırdık. Çağdaş uygarlık düzeysiz, öyle seviyesiz şaşı, bakakalırdık.
Kremsiz kime yani kimi sürünür, ne yapardık?
…
Konuyla ilgili güzel bir tahlil; Frantz Fanon’dan yetişti.
20. yüzyılın düşünürlerinden, Cezayir’in bağımsızlığı için savaşmış, sömürgecilik karşıtı mücadelesi ve eserleriyle tanınmış Frantz Fanon “Siyah Deri, Beyaz Maske” isimli kitabında, “ötekileştirilen” siyahların gerçeğini, hem de kremlenme(!) merakını etkili bir dille anlatır.
Kitabın “Siyah kadın-Beyaz Adam” bölümünde; zenci kadının beyaz adam karşısındaki yüceltici tavrı ve kendini aşağılaması eleştirilir. Fanon’un çarpıcı örneklerinden biridir Mayotte Capecia.
Mayotte’nin beyaz bir adamla münasebeti vardır. Fanon, kadın yazarın kitabına dayanarak, onun duygularını şöyle çözümler:
“Her konuda önünde yerlere kadar eğildiği beyaz bir adamı(Andre’yi) sevmektedir Mayotte. Onun efendisi, tanrısıdır bu beyaz adam. Hayatta biraz olsun “Beyazlıktan” başka bir isteği, bir beklentisi de yoktur Mayotte’nin zaten. O kadar ki, adamın güzel mi çirkin mi olduğunu karar vermeye çalışırken şöyle yazar. ‘Bütün bildiğim, onun mavi gözlü, sarı saçlı ve açık tenli olduğu ve benim de onu sevdiğimdi.’ Bütün bu özellikleri uygun bir hiyerarşi içinde yeniden bir sıraya koyarsak şu ilginç önermeyi elde etmemiz hiç de zor olmayacak. ‘Onu seviyorum, çünkü onun mavi gözleri, sarı saçları ve beyaz bir teni var.” (Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maske, Versus Kitap, sh.43)
Sevgili(!) Andre, ardında çocuklar ve talimatlar bırakarak, kadını terk ederken, şunları söyler:
“Onu besleyip büyüteceksin, ona benden bahsedeceksin, ona diyeceksin ki, ‘Baban üstün bir kişiydi. Ona layık bir oğul olmak için çok çalışmalısın.” (sf. 54)
Elbette tersi bir durum da geçerlidir:
“Beyaz kadınla evleneceğim, Beyaz kültürle, harikulade Beyazla, Beyazın beyazlığıyla evleneceğim.
Onun beyaz varlığında, ürkek ellerimle tutup okşadığım ve sahip olduğum beyaz uygarlıktır, Beyaz onur, beyaz öz-saygı…” (Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maske, Versus Kitap, sf. 65-66)
Fakat asıl beyaz(latıcı) kremi yüzüne süren, envaiçeşit beyaz adamla yatıp nişanlanan dünya liderleri, Ortadoğu kahramanları, önderler, son tahlilde er(kek)lerdir yine de.
Belki şeytan, “Beyaz bayrağını” çekip gelse de, o bayrağı yırtıp ya da daha iyisi yık(a) mak gerekir elbirliğiyle.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.