Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Konuşmamız lazım

Konuşmamız lazım

Arkadaşları arasında gayet yüksek bir sesle, hatta neredeyse gürültülü denebilecek şekilde konuşan iki çocuk, iş, kendi aralarında konuşmaya gelince, gayet kısık bir ses tonunu tercih ediyorlardı. Bazen de konuşmaya bile gerek duymayıp, kaş göz işaretleri ile anlaşıyorlardı, birbirleriyle. Akranlarmış gibi görünen bir grup arkadaş arasındaki durum, işte bu şekildeydi.

Peki bu ikisi arasındaki özel halin sebebi neydi, acaba? Aralarına biraz karışınca, öğrendim ki onlar kardeş, hatta ikizlerdi! Şu, birbirlerini içgüdüsel bir şekilde daha çok hissedip anladığı söylenen, hem karındaşlık, hem de ‘zaman’daşlık hali… Tabi ya, konuşmaya duyulan ihtiyaç, aradaki bağ güçlendikçe azalırdı zaten!

İhtiyaç… İfade edişe, açıklamaya, anlamaya ve anlaşılmaya muhtaçtı insan, bir başkasına ve bir başkası tarafından. Uzaktakine sesini duyurabilmek ve onu duyabilmek için. Oysa o ‘uzaktaki’ ne kadar yakınsa, bu durum da ortadan kalkardı, aynı nispette. Uzaklık ve yakınlık, evet. İşin sırrı, herhalde buralarda bir yerlerdeydi. Samimiyet ve bağ kuvvetliyse, gürültü etmeye ne gerek vardı ki, boş yere?

Dikkat edin, mesela uzun yıllar evli olan çiftler arasında, konuşmanın yerini, bir sükûnet almıştır artık, çoğu zaman. Bu, yaygın ve yanlış bilinenin aksine, onların artık konuşacak bir şeyleri kalmadığından falan değil, çok daha derin, gizli ve sessizlik dolu bir şekilde anlaşabilecek kadar birbirleriyle yakınlaşmış olmalarından dolayıdır. Aradaki dinginlik, bu yetiyi kazanmış olduklarındandır. Aksi yönde bir senaryo ile anlatımı pekiştirmek gerekirse, yenice tanışanlar arasındaki, o kendini anlatma gürültüsünden, kaosundan ve hengamesinden söz edebiliriz. Konuş konuş, anlat anlat… Ne çok zahmet ve ne çok düşkünlük hali, yazık. Oysa, yıllar içinde inşa olan yakınlığın tesis ettiği sükûnet, dinginlik ve huşu ise, zahmetin ardından gelen rahmet ve berekettir diyebiliriz, bu minvalde. Adeta meditatif ve telepatik bir lisan kullanılmaya başlanmıştır artık, yani.

***

Bir de, iletişim çağının getirisi olan, çantalarımızın ve ceplerimizin içindeki anlık mesajlaşma cihazları…

Haberleşmekten çok, sohbet etmek için kullanılan aletler… Kaldı ki, çoğumuz zaten heyecanlı ve ateşli bir yapıya sahibizdir; biz, sıcakkanlı Akdeniz insanları. Bakıştan, ses tonu ve mimikten yoksun, yalnızca kelimelerden ibaret olan bu iletişim şekli de, ilişkiyi ve bağı arttırıp çoğaltmak yerine, yanlış anlaşılmalarla, hüsranlarla ve bozgunlarla sonuçlanıyor işte, bazen. Kelimeler, ister yazılı ister sözlü bir şekilde olsun -burada ses tonu olmasına rağmen- sanki dostluk ve samimiyetten yana pek destekleyici değiller sanki, yani.

Aklıma ne geldi… Tanıdığım için kendimi çok şanslı addettiğim bir bilgenin sözleri, yazının başındaki ikiz kardeşleri haklı çıkarmıştı zaten, çok önceden. “Dil, insanların birbirlerini yanıltıp kandırmaları için evrilmiş bir organdır” demişti. Konuşma yetisi, ilişkilerdeki uzaklıktan ve kötü niyetten dolayı hasıl olmuştu, ona göre. Bu kardeşler birbirleriyle pek konuşmuyorlar, ya da, konuşunca kısık bir ses tonunu seçiyorlardı ya, hani…

Ha bir de, iletişim devri ve interaktif mesajlaşmalar, öyle mi? Telepatiyi, sezgiyi, dürüstlüğü ve samimiyeti kaybetmemize eklenen tuz ve biber oldu bunlar da, sadece.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşe Aslı Duruk Arşivi