Kıymet bilmek ve nankörlük üzerine
“Beşerin en büyük ve kronik zaaflarından birisi nedir?” diye sorulsa… “Bir insanı ya da bir şeyi kaybettikten sonra onun değerini anlamasıdır” şeklinde cevap verilebilir herhalde. Kaybettikten sonra.
Olgunluktan uzak ve şımarık oluş mudur, eldekinin kıymetini bilmemenin sebebi? Eldeki, neden hep, elde edilmiş gibi geliyor? Bahsedilen her ne ise, neden ama neden, onun üzerinde sonsuza dek bir sahiplik ve hükümranlık kurulmuş gibi oluyor? İnsana öyle geliyor. Hayat her an değişen, akışkan ve sürekli bir devinim halindeki bir şeyken, bir an sonrasının hiçbir şeye dair bir sözü ve garantisi yokken, üstelik tüm bunlar da bal gibi bilinirken, o zaaf neden illaki böyle etkili ve güçlü oluyor, bizim üzerimizde? Tezata bakın, hem. Bir zaafiyetin yani zayıflığın böyle güçlü ve yenilmez oluşundan söz ediyoruz. Öyledir. Bu durum, kroniktir. İyileştirilmesi mümkün olmayan bir hastalık, bir illet gibi.
Söz konusu kayıptan sonra görün bir de, vaktiyle hayli şımarmış olan kişinin durumunu. Pişmanlık, yas ve isyanın birbirine geçip karıştığı öyle aciz ve acınası haldeki kişiye karşı, merhametiniz bile uyanır. Kaybedene ‘oh olsun!’ demek, ancak bir vicdansıza yakışır çünkü. Bizlere değil. Oh olsun demek şöyle dursun, kaybedileni bulup tekrar o kişinin ellerine teslim edesiniz gelir. Yalnız hale bakınız ki, kaybolan yeniden ele geçince, o kıymet bilmeme şımarıklığı yeniden hortlar. Sonra, kaldığı yerden yine aynı yılan hikayesi.
Sonuçta, devasız bir dert ve merhemsiz bir yara gibidir, bu. Kıymet bilmek ve henüz kaybetmemiş olmak, hiçbir zaman aynı yerde aynı zamanda bulunmuyor. Birisi varken birisi yok; birisi yokken birisi var olan; birbirlerini biteviye kovalayan ama hiçbir zaman yakalayamayan durumlardır bunlar. Ya bir kayıp ve kıymet bilmek, ya da, söz konusu kişinin ya da şeyin elde oluşu ama değerinin bilinmeyişi… Herhalde ancak sihirli bir değnek çözebilir bunu. İnsanı öyle arif ve kamil yapmak için ancak doğaüstü bir dokunuş gereklidir, çünkü insanın doğası buna uygun değildir. Kendiliğinden yapamıyoruz biz bunu. Kıymet bilmeye programlı değildir ne yazık ki, cahil bünyemiz. Dedik ya, en büyük ve kronik zaafların birisinden söz ediyoruz. Borudan ya da direkten değil.
Yine de, dileyelim. İnsanın kıymet bilişinin doğru bir zamanlamaya denk gelmesini dileyelim. Henüz geç değilken, henüz kaybetmeden, eldekine göz gibi bakıp, taç gibi başın üzerine koyalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.