Kin
Herhangi birinin, olayın ya da sürecin unutulduğunun söylenmesi, ne kadar inandırıcı olabilir? Neyin unutulduğunun söylendiği bir sözün içinde, o şey de yok mudur zaten, doğal olarak ve kendiliğinden? Unutulana bir işaret ve dikkat edilip çekiliyorken, burada gizli bir hatırlama, hafızayı yoklayıp tazeleme, bir anma ve yad ediş yok mudur? Vardır. Aksi halde o kişiyi, olayı, süreci ya da her neyiyse unuttuğundan bile söz edemezdi insan. Yani, unutulduğunun söylendiği o unutulan, gerçekten unutulmuş mudur?
**
Hemen söyleyeyim. Evet, unutulmuştur. Yani, doğruluk ve samimiyetle söylenmişse. İşin içinden kişiye mutluluk ya da acı veren her türlü duygusal anı, çıkarılıp atılmıştır. Unutmaktan kasıt da, zaten herhalde budur. “O iş artık ne mutluluk ne de acı veriyor” deniliyordur. Zamanın kabuk bağlatmadığı hangi yara, ya da, yüzde soldurmadığı hangi gülümseme vardır ki? Kötü de iyi de, bir zaman sonra eski canlılığını yitiriyor.
**
Lakin o gizli hatırlayışlar ve yad edişler… İşte onlar, eski diriliğini çoktan yitirmiş olan o duygular, gönülden beyne göçüyorlar yavaş yavaş. İş sadece soğuk bir bilgi ve artık hiçbir şey hissettirmeyen kişisel ve tarihi bir olaya dönüşüyor, yani. Unuttum demek, beynin değil; kalbin devre dışı bırakıldığının bir ilanı oluyor. Dolayısıyla, bir kişiyi, olayı ya da süreci unuttuğunu samimiyetle söyleyebilen kişi, kalpteki duyguların şekil ve yer değiştirerek birer bilgi halinde beyin denen organa göç ettiğini söylüyordur o kadar. Unutmak, hafıza kaybı demek değildir, öyle ya. Yaşadığını nasıl hiç olmamış gibi unutup beyninden silebilir ki insan, eğer Alzheimer ya da benzeri bir hastalığa tutulmamışsa?
**
O halde, nasıl oluyor da kin güdülebiliyor, öyle değil mi? Söz konusu acı veren durum, artık canı acıtmasa da bir türlü küllenmeyen bir yangın vardır ortada hala, eğer bir kin duygusu varsa. İntikam ve öç alma gibi son derece ilkel ve karşı konulması zor olan duygular, kinin ateşine körük olup onu harlayıp çoğalttıkça, zamanın akışı bile durdurulup o söz konusu acıyı ilk günkü canlılığıyla koruyabiliyor. O acının o ‘artık canı yakmaması’ndaki ‘artık’, yerini, ‘hala’ya bırakıyor. Can hala acıyor. Acı, yerini, acıtma arzusuna bırakıyor. İntikam isimli yemek, soğuk da olsa yediriliyor. Kalbe acı veren duygular, derine işleyip oradaki varlığını uzunca bir süre sürdürebiliyor. Buradan hasıl olan bilgi de, yine beyne göçüyor ve kin duygusu her iki yerde de kendini yaşatabiliyor: kalpte ve beyinde. Dolayısıyla, unutmuyor insan.
**
Oysa kalpten çıkarılıp atılsa ve yalnızca bir anı ve soğuk bir bilgiye dönüşebilselerdi “unuttum” denilebilirdi. Halbuki kalpte kalanlar, hep yaşıyor. Kalp, beyinden çok daha yaşanılası bir ortam sunuyor o ‘kuyruk acılarına’. Sonra, kine döndüklerinde ve unutulmadıklarında, insanın kendi ömrü kadar uzun yaşayabiliyor, acılar. Acıtma, intikam ve öç alma arzusu da beraberinde geliyor tabi bazen.
**
Unuttum demeli bu yüzden, samimiyetle. Duygular, bilgilere dönüşüp beyne göç etmeli ve yalnızca orada yaşamalı. Aksi halde, kindarın kendisi yorulup yaşlanıyor, muhatabın belki bundan haberi bile olmadan. Buraya kadar adını hiç anmamış olsam da, SAĞLIK diyecektim. “sağlığınız için kalbinizi koruyun”. Kin denen duygudan koruyun. Acılar, yalnızca tarihi birer bilgi olarak toplu halde oraya göçsün. Beynin acılara sunduğu ortam, onların yaşamalarına izin vermeyecek soğuklukta oluyor çünkü. Oysa kalp, sıcaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.