Kar, kış, kıyamet
Kar, kış, kıyamet… Bu üç sözcüğün birbirleriyle bu kadar yakın duruşuna hatta yan yana gelişine şaşırmıyor, bunu anlıyor, dahası buna hak veriyorum bu günlerde.
Oysa yağarken ne güzel. Kar, yağarken güzel. Gökten düştüğü sırada. Kar yağarken, güzel. Devasa bir kar küresinin içindeki küçük insancıklara benzetiyorum o sırada hepimizi. Kendimi ve tüm insanları. Kar küresinin içindeymişiz gibi. Sıcak ve romantik. Kardan adam yapanlar, burnuna havuç takanlar, mutlulukla cıvıldayan çocuklar… Sadece o birkaç gün için tüm sene bir köşede bekletilen renkli eldivenlerin, atkıların ve berelerin -sonunda- kullanıldığı günler.
Fakat yağdıktan sonra… Yeryüzünde biriken kalın kar tabakası, hemen ardından sıkışıp incelen ve keskinleşen buzlu ve kaygan yüzey… Tüm hayatın felce uğraması! Gülü seven dikenine katlanırmış evet ama o dikenin verdiği acı, gülden sebep yaşadığım mutluluktan çok daha fazla, benim için.
Sokakta yürürken adımların hiçbir zaman seri ve pervasızca atılamaması çünkü her adımı önceden hesap ederek düşüne düşüne atma zorunluluğu… Beyin yorgunluğu! Dikkat, kaygan zemin! Diken üzerindelik! Gülü neyleyim ben şimdi?
Hele ulaşım işini bir araçla yapıyorsanız işiniz çok daha zor aslında. Gaza bassanız da ilerlemeyip durduğu yerde patinaj yapan arabalar mı, ‘az ilerideki kazalardan dolayı’ yolların kapanması mı, kar lastikleri ya da zincirler mi dersiniz? “E benim kış lastiğim yok, zincirim yok” telaşının içinize düşürdüğü ateşle yanmanız. Kış gününde yanmak, diyorum.
Tatil edilen okullar çocukların yüzünü güldürse de gerçekte aksayan eğitim hayatının kaybettiği kanı düşünün. Zaten salgın hastalık süresince bir ekrana bağlanıp bitkisel hayata geçen bir sistemin, tüm bunlar yetmemiş gibi şimdi de kar sebebiyle aldığı darbeyi… Dedim ya işte, kar kış kıyamet!
Gerçi, toprağa yarıyor. Kuruyan toprak ve dolayısıyla da bizler için can suyu oluyor bu kar. Bu avuntu yetiyor. Tarım için ve insanlık için gayet iyi bir şey yani. Fakat bendeniz gibi soğukta hemen hastalananların kışı sevmemesini de anlayışla karşılamak lazım. (Şu anda da gözlerimi çok zor bir şekilde açık tutabiliyorum)
Gecenin sabahına ermeden, bahara kavuşmadan önceki vuslat heyecanıdır kış mevsimi, diye telkin ediyorum kendime ben de. Ne yapayım… İçimden gizli gizli, mart ayına ne kadar zaman kaldı diye hesap edip duruyorum. Şubatta cemreler düşmeye başlıyordu zaten değil mi?
Kıyametten sonraki diriliş gibi, yeryüzünün yeniden dirilişi değil midir zaten ilkbaharlar? E tam da bu sebepten, kar kış ve kıyamet şimdi!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.