Jilet gibi gazete
Kıldan ince ve kılıçtan keskin işler, konular, uğraşlar, meslekler hatta daha nice şeyler vardır hayatta. Boğazda değil yedi; yetmiş tane düğümün olması gerektiği kadar, yirmi düşünüp bir ‘yazacak’ kadar, karda yürüyüp izi belli etmemek gerektiği kadar hassas ve ciddi durumlar… Yani, insanı öyle diken üzerine koyan, ama bir yandan da kendine meftun eden işler, konular, uğraşlar, meslekler ve daha nice şeyler vardır işte hayatta.
Gazetemiz Merhaba’nın kuruluşunun 50. Yıldönümüymüş. Yaklaşık 3 senedir, gazetenin bir köşesine sinip çekilmiş, kendi halinde bir köşe yazarı olarak da, bir şeyler yazmam icap etti şimdi. Ben de konuyu gazeteciliğe bağlayacaktım. Güzel de bir giriş yaptım ama bakın, hakkımı yedirmem. Doğru da zaten, şu, kıldan incelik ve kılıçtan keskinlik durumları falan, gazeteciliği anlatırken kullanılabilecek son derece yerinde bir ifade değil midir? İnanın ki, öyledir!
Taraf ya da karşıt olma durumu vardır ya, yayın organlarıyla ilgili… Dikkati en ilkin çeken, kategorize edip sınıflayan şey budur herhalde, örneğin bir gazeteyi. Her ne kadar gözü kapalı, gözü kararmış, cesur hatta cüretkar bir kaleminiz olsa da, işte başta bahsettiğim o defalarca düşünme, ince eleyip sık dokuma mecburiyetiniz hep mevcuttur, aklınızın bir köşesinde. Sorumluluğunuz vardır çünkü bir kere, okuyucunun üzerinde, fikir aşılayıp yön verme gücünüz olduğu için. Ve bilirsiniz ki, yetki ve güç de, her zaman sorumluluk yükler. Yedi düğümlü boğazlar ve yetmiş burgulu kalemleri diyorum…
Hadi hiçbir ferdi yorum yapmamayı ve haber niteliği taşıyan taze ve gerçek bilgileri, yalnızca o haliyle, olduğu gibi aktarmakla çerçevelemek istiyorsunuz bu işi, diyelim. Şeffaflık ve dürüstlük gibi yüksek ve asil mottolarınız var. Bu kez de, hangi tarafın haberlerini ‘daha fazla’ aktardığınız sorgulanır. Nicelik önem kazanır bu defa; çokluk. Klasörleyip etiketleyen yaklaşımlardan asla ve asla bir kurtuluşunuz yoktur, yani. İlla ki ya taraf, ya da, muhalif olacaksınızdır. Kıldan incelik ve kılıçtan keskinlik de, buralarda bir yerlerdedir zaten işte. Muhakkak kesilecek, doğranacak ve kanayacaksınızdır, o akıl almaz inceliğin ve keskinliğin yüzünden. O halde, ‘bari’ye dönen çok gazeteci vardır, bu gerçeği algılayışın sebep olduğu yol ayrımında, gerekli manevrasını yapan. “Nasılsa sınıflandırılmak kaçınılmaz, ‘bari’ rengimi belli edeyim doya doya” diyen koyuverişler ve kabullenişler, gazetenin gizli ve açık yerlerine siner. Ya bilindik gazete sayfası kokusunun içine ya da artık telefon ya da tablet ekranlarının içine… Yalnızca haber aktarmakla kalmak; kalabilmek, hiçbir tarafa ya da sınıfa sokulmadan dokunulmaz, temiz ve adil bir kanal ve aracı olarak kalabilmeyi başarabilmek ise, tatlı ve ütopik bir gündüz düşü, halüsinasyon ya da sanrı olarak kalır, sadece. Eh, kanın grubu olur da, gazetecinin mi bir grubu ya da tarafı olmaz, sanki? Pozitifleri ve negatifleri de vardır bu işin hatta, damarların içindeki gibi.
İşte tüm bunlara rağmen, en fazla ne kadar yapılabilirse, tarafsız kalmayı o kadar başarabilen gazetemin ve bu yönde en azından bir gayret gösteren tüm iletişim ve yayın kuruluşlarının ömürlerinin uzun, yarınlarının aydınlık ve başarılarının da parlak olmasını diliyorum.
Bu arada bakmayın bana ayrılan yerin dolduğuna, aslında pek çetrefilli ve meşakkatli bir meslek olan gazeteciliğin, değinilip anlatılması gereken daha nice konu başlığı vardır, bunların içinden yalnızca taraflık ya da karşıtlık olan kısma değinebilmiş olsam bile. Lakin göze çarpan ilk şey budur gazetelerle ilgili ve nasıl diyeyim, rüzgarın yönüne doğru eğilip bükülmeyen gazetem Merhaba’yı takdir ve tebrik ediyorum sadece, şahsi olarak. Nice 50lere!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.