Günün Sorgusu
Yaşadığımız hayat tarzının eğrisini doğrusunu, müspetliğini menfîliğin hiç irdelemeden ‘aldım, kabul ettim’ dercesine devam ettiriyoruz. Günahları ve sevaplarıyla hesap verme sorumluluğundan uzak bir anlayışla akan hayat seli içinde kah batıyoruz kah çıkıyoruz. Sele kapılanlar, boğulanlar durumlarının vehâmetinin ne yazık ki farkında değil… Farkındalık bilinciyle hayatı yaşamak ve yaşadıklarımızı sorgulamak gerektiğini artık neden düşünmüyoruz?
Küçüğünden büyüğüne herkesi, hayatın vazgeçilmez yoğunlukları, kişilerin kendi günlük gündemini belirliyor. Bugünün insanında, o gün için belirlenen gündem üzere geçirilen günü sorgulama şuuru yok. Günün yoğunluğu insana bunu yapmaya imkân da tanımıyor zaten. Hayat öyle hızla yaşanıyor ki insanlar gün bitiminde yorgunluğun acısını güzel bir uyku çekerek çıkarıyorlar. Ertesi gün tabi yine ayni koşuşturmalı gündeme devam ediliyor. Günler, aylar hatta yıllar bu tempoda geçiyor.
Olmaz, bu şekilde hızla gidiş bir yerde, bir yerlere tökezlemeden artık kendimizi, hayatımızı, çevremizi sorgulamalıyız. Bize düşünmeyi unutturan bu hızlı hayat temposu eğer hayatımızın son anlarına kadar devam ederse vay hâlimize… Silkinmeli ve ne yaptığımızın farkında olmalıyız artık.
Önce kendimizden başlayalım hayatımızı sorgulamaya. Nasıl bir hayat tarzımız var? Din hayatımızın neresinde? Kıyıda kenarda mı yoksa baş köşede mi? Hayatımızın merkezine dînî oturtmadığımız takdirde kayıplarımızın had ve hesabını yapamayız. Bugünkü yaşantımız dînî ritüellere ne kadar uygun? İhmal ettiğin ibadetlerimiz var mı? Meselâ; çalışma yoğunluğu içinde aksayan namazlarımız var mı? Kabre girdiğimizde ilk sorunun namaz olduğu bilincimiz hep diri olmalı. Namaz hayatımızı her hususta olumlu yönlendiren bir ilâhî kuraldır, lütfen bu hesabı yaparak tedbirimizi alalım. Eğer namazlarımızı aksatmadan kılma konusunda samimi isek bir yolunu mutlaka bulabiliriz. Hem zaten Rabb’imiz de bize yardım eder. Mazeret üretmeyelim, kılmamak için bin dereden su getirmeyelim. Bu dünyada mazeret üretmeye alışanlar yarın Cenâbı Hakk’ın huzurunda ne diyecekler doğrusu merak ediyoruz.
Sonra her gün girdiğimiz günahları hesaplama bilincimiz de gelişmeli ailede para bütçesini nasıl hesap ediyorsak günah ve sevap dengesi getirmeliyiz yaşantımıza. Günahların ve günahkârların içinde bir hayatımız varsa böylesi bir hayatla kimse için değil sadece kendimiz için mücadele etmeliyiz. Bu konuda ne kadar bencil olsak iyi. Günün günahlarını nasıl sevaba çevirebileceğimizi ve nasıl sevaplarımızı artırabileceğimizi hatta tevbeyle nasıl sildirebileceğimizin hesaplarını yapmalıyız. Güzel ortamlarda güzel kişilerle beraber olup bizde düşünce ve davranışlarımızda güzelleşelim. Zaten biliyoruz ki; güzellikler, iyilikler, sevaplar hayatımıza mutluluk ve huzur getirir.
Fakat bugünün insanın kalbi hergün kara lekelerle dola dola artık farkındalık bilincini kaybetti. Maalesef onun bu hâli duygusal birikimlerini zayıflattı. Bırak başkasını düşünmeyi insan kendisini bile zevkine ve eğlencesine kurban etmekte. Bu gidişe dur demek gerekiyor. Bu yanlış akan hayat seline benim diyen herkes kurban gidiyor. Uyanık, diri ne yaptığının farkında olan bilinçli kişiler birbirini uyarmalı. Çünkü bugün maalesef İslâmî prensipleri yaşamak hayatın kıyısına itilmiş durumda. Eskiden güzel insanlar hayatlarını devam ettirirken Kur’an’ı ve sünnetleri esas alırken şimdi ayni insanlar yaşadıkları hayatı kendilerine esas alır olmuşlar. Bu içler acısı bir gidiştir. Ve bu güzel insanların dînî prensipleri yaşamada, müthiş bir ihmalleri ve gerilemeleri bariz bir şekilde görülmekte. Yaşam standartlarımız yükseldikçe çoğu kişilerde boş vermişliğin hâkim olduğu bir hayat tarzı sürdürülmekte. Eskiden dînî kuralları yaşamada titiz olan insanlar bugün bakıyorsunuz kadın-erkek tokalaşmasına, haremlik selamlık oturma şekli yerine karışık hayat tarzı anlayışlarına gayet yakın ve sıcak bakabiliyor ve önce çekinerek sonra rahatlıkla adapte olabiliyorlar. Müslüman hanımefendilerin tesettür anlayışları, kılık kıyafetlerdeki tavizler de ayrı bir yara. Her gün üstlerinden bir şeylerini(pardösü, kap, manto, çarşaf) çıkaran hanımefendiler dış kıyafet bilincini de zaman içinde bırakıverdiler. Her şey bir metrelik bez parçası gibi bakılan lâtif başörtüsüne endekslendi. Oysa İslâmî hayat yalnızca başörtüsünden ibaret değil ki. Onu tamamlayıcı birçok hayati önem taşıyan dînî prensiplerle Müslüman’ca bir yaşam sürdürülür. Öyle herkesin kendi kafasına göre bir İslam olmaz. Bugünkü yaşanılan hayat şartlarında herkesin kendine özgü bir hayat yaşantısı olabilir. Yaşantılar değişebilir ancak din değişmez. Zira din değiştirilemeyen ve eskimeyen tek değerdir.
Hayatı dînî prensiplerle yeniden sorgulayıp, özümsemek duasıyla…
Küçüğünden büyüğüne herkesi, hayatın vazgeçilmez yoğunlukları, kişilerin kendi günlük gündemini belirliyor. Bugünün insanında, o gün için belirlenen gündem üzere geçirilen günü sorgulama şuuru yok. Günün yoğunluğu insana bunu yapmaya imkân da tanımıyor zaten. Hayat öyle hızla yaşanıyor ki insanlar gün bitiminde yorgunluğun acısını güzel bir uyku çekerek çıkarıyorlar. Ertesi gün tabi yine ayni koşuşturmalı gündeme devam ediliyor. Günler, aylar hatta yıllar bu tempoda geçiyor.
Olmaz, bu şekilde hızla gidiş bir yerde, bir yerlere tökezlemeden artık kendimizi, hayatımızı, çevremizi sorgulamalıyız. Bize düşünmeyi unutturan bu hızlı hayat temposu eğer hayatımızın son anlarına kadar devam ederse vay hâlimize… Silkinmeli ve ne yaptığımızın farkında olmalıyız artık.
Önce kendimizden başlayalım hayatımızı sorgulamaya. Nasıl bir hayat tarzımız var? Din hayatımızın neresinde? Kıyıda kenarda mı yoksa baş köşede mi? Hayatımızın merkezine dînî oturtmadığımız takdirde kayıplarımızın had ve hesabını yapamayız. Bugünkü yaşantımız dînî ritüellere ne kadar uygun? İhmal ettiğin ibadetlerimiz var mı? Meselâ; çalışma yoğunluğu içinde aksayan namazlarımız var mı? Kabre girdiğimizde ilk sorunun namaz olduğu bilincimiz hep diri olmalı. Namaz hayatımızı her hususta olumlu yönlendiren bir ilâhî kuraldır, lütfen bu hesabı yaparak tedbirimizi alalım. Eğer namazlarımızı aksatmadan kılma konusunda samimi isek bir yolunu mutlaka bulabiliriz. Hem zaten Rabb’imiz de bize yardım eder. Mazeret üretmeyelim, kılmamak için bin dereden su getirmeyelim. Bu dünyada mazeret üretmeye alışanlar yarın Cenâbı Hakk’ın huzurunda ne diyecekler doğrusu merak ediyoruz.
Sonra her gün girdiğimiz günahları hesaplama bilincimiz de gelişmeli ailede para bütçesini nasıl hesap ediyorsak günah ve sevap dengesi getirmeliyiz yaşantımıza. Günahların ve günahkârların içinde bir hayatımız varsa böylesi bir hayatla kimse için değil sadece kendimiz için mücadele etmeliyiz. Bu konuda ne kadar bencil olsak iyi. Günün günahlarını nasıl sevaba çevirebileceğimizi ve nasıl sevaplarımızı artırabileceğimizi hatta tevbeyle nasıl sildirebileceğimizin hesaplarını yapmalıyız. Güzel ortamlarda güzel kişilerle beraber olup bizde düşünce ve davranışlarımızda güzelleşelim. Zaten biliyoruz ki; güzellikler, iyilikler, sevaplar hayatımıza mutluluk ve huzur getirir.
Fakat bugünün insanın kalbi hergün kara lekelerle dola dola artık farkındalık bilincini kaybetti. Maalesef onun bu hâli duygusal birikimlerini zayıflattı. Bırak başkasını düşünmeyi insan kendisini bile zevkine ve eğlencesine kurban etmekte. Bu gidişe dur demek gerekiyor. Bu yanlış akan hayat seline benim diyen herkes kurban gidiyor. Uyanık, diri ne yaptığının farkında olan bilinçli kişiler birbirini uyarmalı. Çünkü bugün maalesef İslâmî prensipleri yaşamak hayatın kıyısına itilmiş durumda. Eskiden güzel insanlar hayatlarını devam ettirirken Kur’an’ı ve sünnetleri esas alırken şimdi ayni insanlar yaşadıkları hayatı kendilerine esas alır olmuşlar. Bu içler acısı bir gidiştir. Ve bu güzel insanların dînî prensipleri yaşamada, müthiş bir ihmalleri ve gerilemeleri bariz bir şekilde görülmekte. Yaşam standartlarımız yükseldikçe çoğu kişilerde boş vermişliğin hâkim olduğu bir hayat tarzı sürdürülmekte. Eskiden dînî kuralları yaşamada titiz olan insanlar bugün bakıyorsunuz kadın-erkek tokalaşmasına, haremlik selamlık oturma şekli yerine karışık hayat tarzı anlayışlarına gayet yakın ve sıcak bakabiliyor ve önce çekinerek sonra rahatlıkla adapte olabiliyorlar. Müslüman hanımefendilerin tesettür anlayışları, kılık kıyafetlerdeki tavizler de ayrı bir yara. Her gün üstlerinden bir şeylerini(pardösü, kap, manto, çarşaf) çıkaran hanımefendiler dış kıyafet bilincini de zaman içinde bırakıverdiler. Her şey bir metrelik bez parçası gibi bakılan lâtif başörtüsüne endekslendi. Oysa İslâmî hayat yalnızca başörtüsünden ibaret değil ki. Onu tamamlayıcı birçok hayati önem taşıyan dînî prensiplerle Müslüman’ca bir yaşam sürdürülür. Öyle herkesin kendi kafasına göre bir İslam olmaz. Bugünkü yaşanılan hayat şartlarında herkesin kendine özgü bir hayat yaşantısı olabilir. Yaşantılar değişebilir ancak din değişmez. Zira din değiştirilemeyen ve eskimeyen tek değerdir.
Hayatı dînî prensiplerle yeniden sorgulayıp, özümsemek duasıyla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.