Ebubekir Mücevher

Ebubekir Mücevher

Elleri Kanlı Cellatlar

Elleri Kanlı Cellatlar

Düşerse yolun düşlerime… Düşünmeden, düşüncesizce gel… Ört üşüyüşlerimi, yak gülüşlerimi gözyaşlarınla, ağlayarak gel…
Erken gelme biraz daha bekle, gerçekler, gerekçeler senden sıyrılınca gel…
Sen bahtının imzasını seneler evvelinden atan, sen kaderine, mukadderatına boyun bükmüş aşık.. Huzur büyüt içindeki, uçsuz bucaksız ovalarda…!
Benim topraklarımda, acı benim topraklarımda kuraklık ve kuralsızlık var..!
Topraklarımın verimsizleştiği, düşüncelerimin çoraklaştığı ve sevginin papatya falları ile anlaşıldığı bir yalnızlığı yaşıyorum…
Güllerin ülkesinden koparılıp, papatyaların sahteliğine teslim edilmişsin…
Yırt ve yık karanlık dimağlardaki anlayışsız anlayışları..!
Aşkı bir terennüm tere nanesine dönüştüren tennurelerin dillerinden alıp, içinde Sina’lar aşan, dağları delen yüreklerin gözyaşlarında bestele, en hakiki aşk güftelerini..
Dönen bir dünyanın! Yerinde duran ahmaklıkları, algıları ve çalgıları arasında zikredilmeye mahkummuşçasına duran bir erkek ve bir kadına hapsedilmiş olan lafzını, saflığın gönderine çek…!
Ey aşk sen cinsiyetin mutluluğu değil, insan olabilmenin (insaniyetin) mutluluğusun..
Gitme gel, kaçma bizden..!
Kaf dağının ardına saklanışındır, bütün insanlığı hüsran eden…
Gaflarımız, ve zaaflarımız aşka dönüşmüşken..
Bir de sen gidersen? Gönlümüzde nefsimize esir düşer..!
Aşk sen nefsi köle eden efendi iken, nefse köle ve kurban edilmiş bir cansın…
Beyhude ömürler geçiriyoruz, kömürlüklere dönüşmüş kalplerimizle…! Her an sona koşarken ayaklarımız, seni tepmiş olduğumuzun farkında değiliz..!
Bir arabanın, evin, koltuğun, kadının ve erkeğin şekline sokmuşuz seni..
Aşk maddiyat celladı boynuna geçirmişken ilmeği…
Çıkar ve menfaat en tatlı aşka dönüşmüşken, sokaklarda el ele aşıklık gösterileri düzenlerken insanlar.. Kalplerinde olmadığını fark edemeyecek körler olduğumuzun farkında değiliz..
Ey Aşk…!
Duyuların ve duyguların efendisi..!
Gözlerimiz güzelliği başka görür oldu, kulaklarımızın notasına hakikat yerine yalan sahip oldu, ellerimiz ve ayaklarımız ise yolundan koptu…
Düşerse aşk, yüreğe, yürek dönüşür, karanlık dehlizlere açılan mağaralara dönmüş labirentlerin içinden kurtularak, gönül maviyi kucaklar..!
Söz insanın dilindeki hazine olduğu kadar anahtarı da gönlünde olan bir lisandır. Kilitlenmiş bir dil hazinesinin ne sahibine ne de karşısındakine faydası yoktur.
İşte bu kilidin ismidir aşk..?
Kapanmış gönüllerimizden, kaplanmış menfaat kirlerimizi arındır…!
İbrahim (a.s.) olup içimizdeki sana inat dikilmiş, aşk diye anılan bütün necaset putlarını kır..
Umutlar nakşet gözbebeklerimize… İçimizdeki öfke ordularını, sevgi fedailerine dönüştür..
Tebessümden muhafızlar olsun sima saraylarımızda..
Çatık kaşlarımıza, alaycı dudak kıvırmalarımıza, kibirli nefeslerimize, onurlu ve gururlu başkalaşmışlıklarımıza haddini bildir…
Aşk insanı insan eyleyensin..!
İzin verme artık kimse seninle eğlenmesin..!
Parklarda kol kola gezip, zamanı kirletenler..!
Ütülü pantolonlar, kravatlı gömlekler..
Kendini ifşa etmiş süslü bebekler, cümle kurup cümlenin uzağına düşen ahkam kuşları…
Şeyh-ül Ekber olan seni Şeyh-ül Ekfer’e dönüştürenler…
Zamane, modernizm diye, aşkı cinsel güfteler halinde dillendirenler..
Yada seni, banka kasalarında biriktirenler…
Koltukların derilerinde, kafataslarındaki mutluluğunun hükmünü sürenlere, gemiyi terk edip fareleşenlere, nefislerini kanatlandırıp ferdileşenlere..
Yani kısacası aşk…!
Önce bana, sonra ona , şuna ve buna…!
Seslen..!
Sen Sustuğundan beri, elleri kanlı cellatlar, ve birbirinin gönlünü yıkan evlatlar var..!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ebubekir Mücevher Arşivi