Edebiyat buyursun gelsin -1-
Yoğun bir siyaset atmosferinden sonra, belki de biraz edebiyatı, kitapları konuşmak iyi gelecek.
Değerli Şair Mustafa Nurullah Celep’in; yeni deneme kitabım “Hayat 7 Renktir” ve Yazarlığım üzerine olan sorularını cevapladım:
“-MNC: Merhaba Hüzeyme Hanım, değerli deneme kitabınızı üzerinde düşünerek okuduk, istifade ettik. Soruyu doğrudan sorayım: Hayat 7 Renktir’e “bilgelikler demeti” diyebilir miyiz? İçinde yer aldığımız hayata ve dünya hallerine dair akletmeye çağıran, çağrılayan yönleriyle bu kitabınızda neyi hedeflediniz?
Zarif düşünceleriniz, değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Yazılarım, acziyle zaaflarıyla başa çıkmış, olgun birinin paylaşımları değil aslında. Yüzleşmeler, aynadaki görüntüler fazla iç açıcı değil. Bu itibarla sözüm belki sadece kendime. Öncelikle diplerdeki içerdeki kadına sesleniyorum.
Elim bir olaydan, bir an için selamete çıkmışsam, biriktirdiklerim, merhem saydıklarım, içsel keşiflerim varsa, başka hiç kimse de yaralanmasın, feraha felâha kavuşsun istiyorum.
Feci hadiselerin, bir içyüzü, ardında saklı hayırlar olabileceğini; Tanrı’ya rızayla beraber; düşünen ve fiilleriyle güzelleştiren, mücadeleci insan örneklerini göstermeyi arzuluyorum.
En hafif seviyede bile olsa, kötülüğe, şerre göz yumulmamalı, bir duruş sergilemeli, insanlık ve yaşama sanatından ipuçları verilmeli diye biliyorum.
Böyle de düşünülür, farklı zaviyeden de bakılır ve engin İlâhi Rahmete sığınılır demeye özeniyorum.
Siz kendinizi tanıma, anlama ve hizaya sokmada(!) yeterince başarılı değilseniz bile; bütün o yazılı altı çizili kelimelerden, canlı eserlerden, seçkin müstesna gönüllerden elbette yararlanabilir, zevkle güzellik devşirebilirsiniz.
Başka, apayrı bir dünya var. Kısmen dâhil olduğum, görmediğim fakat duyumsadığım, yüreğimin orta yerinde hatırladığım, aslî yurt saydığım, aşk cümleleriyle bağlandığım, satırlara sızan.
Sanırım her kitap bir tuğla. Evimi inşa etmeye, örmeye gayret ediyorum. Kiminde yıkılıyor, süslü yılan çıyanlar, heybetli(!) hayvanlar çörekleniyor dalıyor içeriye, yardım çağırıyorum.
Doğrusu üzerine çok şey yüklemeye niyetlenmem. Sevenlerinin olmasını dilerim.
Üstün gönülleriyle, yeni açılımlarla eksik gediğini tamamlayacak okurların ellerinden öperim.
Eğer bir kardeşlik, barış duygusuyla kalpten kalbe seslenebiliyor, birbirimizi işitebiliyorsak ne mutlu bize!
-MNC: Bütün bir toplum olarak bu gelimli-gidimli dünya hayatında bir idrak problemi, bir şuur sıkıntısı yaşıyoruz. Alnımızı ak edecek halis imanımızın aydınlık çehresi yanında, modern hayatın çıkmazlarına ve çıkış yollarına dair neler söylemek istersiniz?
-“Modern Dünyanın Bunalımı, Niceliğin Egemenliği.., Yaralı Bilinç, Toplumun Mcdonaldlaştırılması, Çivisi Çıkmış Dünya”, gibi çarpıcı başlıklar ve durum tespitleri bulunuyor.
Kutsaldan kopuş, temel kıymetlerin, mefhumların indirgenmesi, düşüşü. Bağlantılı olarak mukaddes olana karşı ilim, ferdiyetçilik, maddecilik; tarihin, insan aklının ilahlaştırılması, sosyal karmaşa, azgın sömürgecilik, yaygın şiddet; putlaştırma, ruhî hastalıklar, izm’ler, makineleşme, hayvanîleşme.
Kolay çözüm yolları, hazır reçeteler yok. Çünkü mevcutları da saptırıp, çarpıtıp uygulayamıyoruz.
Elimizde fener olmadan, sahte aydınlanmalarda karanlık yollarda ıslık çalıyor, lafazanlık yapıyoruz sadece.
Sokakları aşıp, er meydanlarını dolduracak, çağlar aşacak sözler söyleyemiyoruz. İddialar, davalar içeriksiz. Ruhlar başıboş.
Bilim, muktedirin elinde şeamet kılıcı. Hamakat, kimi toplumların yegâne gıdası.
İnanç, siyaset bezirgânlarının, türlü menfaatlerin başlıca metaı.
Haçlı diye küçümsediğimiz, ama ezilip altında kaldığımız, bütün kurumlarıyla aldığımız bir “Batı Aklı” var.
Meselelerimiz büyük. Suçu yalnızca çeşitli düzenlere; mesuliyetleri, vazifeleri fazla olmasına rağmen yöneticilere, köksüz çıkarcı müstemleke aydınlarına, haricî unsurlara atamayız.
Şahsî sorumluluklarımız var. Bu ülke, bu dünya hepimizin.
“Mümin, millî bir akıl”; kalbin vicdanın terk etmediği, yaşayan ahlâk numuneleri, iman temsilcileri lazım bize.
İnsanlık edebi vakarı; düşünce hayatının geliştirilmesi; (öz) eleştirel, irtifa kazanmış hür tefekkür; ilmî zihniyetin yerleştirilmesi; Büyük Türkiye Rüyası; Türk (Dünyası) Felsefesi, Nizam-ı Âlem Ülküsü; Birlik dayanışma diriliş ruhu; neşvünema bulmuş millî dinî değerlerimiz, mânâ ve sulh toplumu…
-MNC: Denemelerinizden bir dil ve anlatım tadı duyduk, hissettik. Temiz bir Türkçeniz var. Denemelerinizi yazarken ruhunuzda/imgeleminizde, dimağınızda duyup yaşayarak mı veya yalnızca zihinsel bir performansın gereği olarak mı yazıyorsunuz? Denemelerinizin hayata/dünya hayatına bakan yönleri nelerdir?
Hissettiğim, dertlendiğim, sancı çektiğim, bir takım içsel deneyimler yaşadığım, ruhuma değmiş olguların, hadiselerin akis ve neticelerini, çözüm saydığım gidişleri n(akletmeye) çalışıyorum.
Yazarken yeni düşünce yolları, kanalları da oluşuyor. İnsanlık müşterek noktamız. Dolayısıyla bizi birleştiren, ortak kılan pek çok husus var.
Zamanın ayrılıkları hızlandırdığı, devranın emanetleri tek tek aldığı bir dünyada hangimiz mukadder sonuna doğru adım adım ilerlemedi? Sevmedi, yeise düşmedi, inlemedi. Yusuf’un kuyusuna, mağaraya, Yunus’un balığına girmedi.
Hızır’dan, Hakikatten yüz çevirmedi; ikiliklere, tenakuza, safsataya fitneye düşmedi. Döner kapılarda, dolaplarda döndü de durdu.
Hangimiz zihnini karıştırmadı, yüreğini bulandırmadı. Habire çelik çomak oynamadı, beşer kisvesini kirletmedi? Ölüm hangimizi b(ilgilendirmedi); çekici ‘hayat çekici’ dillendirmedi?
Ama hayatta, kiminde alelade gibi gördüğümüz güzel bakışlı insanlar da mevcut. Bu bakımdan kitap, sıradan insanı anlattığı gibi, geleneğin, maneviyatın içinden gelen seçkin, örnek insanlara da yaslanıyor.
Belki, sıkça daldığımız gaflet uykusundan uyandıran bir ruh öpücüğü alıyor onlardan. Bir sevgi lisanıyla sadra yazmak, işle(n)mek, dinlenmek istiyor.
Devam Edecek
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.