Düşportacı
Bir gün düştüğüm zaman yola hayatı yürümeye başladım.. Sineğin kanadında alemi seyrettim cebimde filler taşıdım, bir fasulyenin kabuğunun içinde saklandım.. Bir dönüm ekin tarlasından çıkan bütün ekmeği ben yedim…
Uçuyordum toprak altında, bulutların üstünden geçtim…
Yaşıyordum oysa, ölümü bile yaşarken öğrendim..
Ufuk çizgisinden uzayıp giderdi düşlerim..
Yağmur bulutları altında, alemi seyrettim..
Herkesin gözyaşı yere düşerken ben, gözyaşlarımı göğe gönderdim..
Küçüktüm bulutların kirlendiğini gördüm, sürahideki suyu halıya döktüm.. Halıyı ıslatmak değil yağmurları yıkamaktı amacım…
Yağmurları yıkamanın mümkünsüzlüğü bir tokatla öğrendim…
Ve o zaman kirlettim, içimdeki hayal denen bulutları..
Ben annemin plasenta’sında sallanmayı özledim…
Ve sallanırken attığım tekmeleri…
Annemin karnında huzurlu bir sancı, babamın kafasında yeşerirken bakabilme inancı..
Oysa ben eğleniyordum, karanlıkta…
Kurmuştum mutluluk salıngacı…!
Dün neydi şimdi ne hayat nasıl bir hikaye…
Bugün ihtiyarlığın çocukluğunu yaşıyorum…
Zaman akıp gitmiş, akreple bilek güreşi yapıp…
Yelkovanla misket oynamışım…
Kedilerin kuyruğuna tenekeler, bağlamışım…
Ben ağlarken bile gözlerimden mutluluk akıtmışım..
En büyük yaralarım dizlerimde kabuk bağlamıştı..
Küçüktüm, gemiler yaptım uçaklar uçurdum…!
Ne kadar’da mutluydum…! Onlar uçarken..
Sahi benim uçaklarımda neden bombalar yoktu…
Neden sadece kalemlerimiz kurşundu…!
Çok arkadaşım vardı biri tontondu biri toramandı..!
Ama hepsi daha yeni dikilmiş birer ormandı…!
Çocuktuk, mutluluk gözlerimizde yıldızlar gibi parlardı..
Ama bir satranç tahtası vardı ortada…
Piyonlar gibiydik… birisi tuttu elimizden şefkatle..
Okuduk..!
At gibiydik…! Hareketlerimiz geniş ve delice..
Birisi elimizden tuttu gereklilikle…!
İşe girmek gerek..! hamlesinin muhatabı olduk..
Şah ve vezirin emir eriydik…!
Onlar zamanı eriterek bize damıttılar..
Oysa biliyorum ki ben, Tecrübe ile değil sevgiyle yetişir çocuklar…
Niyetleri saftı… içten ve samimi…
Onlara göre hayat üç saftı..!
Eğitim, Para ve Eş…
Ya Sen..
Ya ben..
başkalarının beyniyle, beğenisiyle ortaya çıkmış bir leş..
Beyninde ve kalbinde Karun’un hazineleri vardı Harun’un..
Biraz safçaydı, birazda dili pelesenk…!
Yanlış hamle yapmışlar, kurban gitmiş hayata…! Kimse dememiş hayat O’nun…
Bir kızı olmuştu, Hülya’ların…
Seviyorlardı gülücüklerle, Maşallah nur topu…
Çok şımartmışlar, eve kapatmışlar çare yok..!
Oda O Olmuş… O…
İndir beni yere beynimdeki sinek…!
Trenler geçerken, romantik yemek yiyen inek..!
Gelin etrafımda toplanın…
Bütün iyi insanlar bu dünyadan gitmiş..
Büyümeden bizlerde gidek…!
Korunun çocuklar korunun…?
Sen sorunlu değilsin, sen sorun değilsin…!
Sorun..
Geçmişin zehrini güne getiren..
Yaşlandıkça içi tıkanan borunun..!
Ebubekir MÜCEVHER
Bir deli olarak kuyuya taş atalım…!
Alış veriş devrinin, alışkanlıklarını devirememiş dervişlerinden bir insanın yakınmasını bu köşemize taşıyalım…
Kendisi bir alış veriş merkezine girer.. Marka vermeyelim.
(Ekonomisi düşük bir ülkede alış veriş süresinin ne kadar olduğunu tahmin edebilirsiniz…)
Yapar ve aldıklarını ödemek için kasaya yanaşır.. Yanında adamcağızın ailesi ve küçük kızı da vardır….
Adam kasaya aldıklarını uzatırken, bildiğiniz üzere kasa çevresinde çikolataların olduğu reyonda… Prezervatif kutuları da durmaktadır…
Çocuk kutuyu çikolata sanarak…
Bende bunu istiyorum, baba bana bunu al..
Dediği anı düşünün…!
Yada aynı olayın kendi başınıza geldiğini düşünün…!
Sayın alışveriş merkezleri sahipleri ve yöneticileri, zeytinlerin iyisini kötüsüyle harmanlamanıza ses çıkarmıyoruz.. Yoğurda yoğurt katılmasına da göz yumuyoruz..
Ama çikolataların sakızların içine, kar amacı ile prezervatif koymak ne demek..
Heyhat ve Hey hayat… Aktif tüccarların, kazanç ve kar oranlarını yükselt…
Alışveriş merkezlerinin, kasalarında ki çikolataların yanına, prezervatif koyan zihniyeti besle çok kazansınlar…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.