Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Deri Dersleri

Deri Dersleri

“Yılan asla çıplak kalmaz.’ diye başlar Unamuno’nun günlüğündeki Üçüncü Defter. Yeni deridir yani eskiyi söküp atan, yeni deridir (yenilenme/ temizlenme ihtiyacı) alttan alta seni rahatsız edip huzursuz eden, yeni deridir yaşayabilmenin vazgeçebilmek olduğunu hatırlatan, yeni deridir kendin olabilmenin/ kalabilmenin yolunun değişmek olduğunu her fırsatta sana gösteren. İnsanın yaşlandığında yapması gerekenin de bu olduğunu söyler Unamuno Alman bir mistikten ilhamla. Taşlar arasından sürtünerek geçmek ve geçerken de eski deriden kurtulmak. (Arınma/ günahlarından tövbe etmek anlamında) hayatın zorluklarına mistik bakış açısı. Taşlara sürtünerek yenilenmek, yani zorlukları arınma aracı olarak görmeyi ifade eden bir bakış açısı. Bu örnekten yola çıkarak söyleyecek olursak zorluklardan kaçmak/kaçınmak ise sürekli bir iç huzursuzluğu ile (eski deri ile) yaşamamıza sebep olur.” (Ramazan Sarısakal, Hayalî Günlükler, Okur Kitaplığı)

Kaçmak, zorlukların neticelerinden, üzüntü verici bitişlerden, tükenişlerden kendimizi korumak için de doğabiliyor. Mümkünse hiç sıkıntı çekmemek; asgarîye indirmek yegâne emelimiz. 

Bu da hareket kabiliyetimizi engelliyor. Ataletin; yerinde, fıtrî hayatî bir ölçüye göre davranmamanın, kapasiteyi kullanmamanın getirdiği yürek huzursuzluğu da cabası. 

İnsan eylemci. Herhalde fiillerimiz ve oluşturduğu karmakarışık tesirlerle, binbir faktörle; kendimizin ve başkalarının da kaderini bir ölçüde çiziyor, yönlendiriyoruz. Yollar meydana geliyor bir manada.

Yaşı ileri bir yakınım, “Hadiseler artık beni geçmişteki kadar etkilemiyor” demişti. 

Ödenen bedeller, engeller,  şekillendirdiği acılar, menfi olarak tanımlanabilecek durumlar, dar geçit ve kapıları kastederek. Bakış açımızı, insanî yapımızı, içsel kuvvetimizi ve kısmî iktidarımızı da başa koyarak, düşünerek.

Arzularımız, planlarımızın hilafına mutlaka olaylar gelişecek, başkalarının amaçlarıyla, düşünce ve eylemleriyle, hayatın sürprizleriyle(!)çelişecek; hüzün elem muhakkak bize değecektir. Önüne geçemeyiz. 

Tamamen kendimizi tecrit etsek, dışa kapasak bile; deruni kalbî eylemlerle hayatı, insan ve hadiseleri yoracağız. Vak(ı)aların baskısından kurtulamayıp, muhtemelen teessüre infiale kapılacağız.

Olayların çoğuna aşırı önem atfedip, duygusal bir bataklıkta boğulmak herhalde en çok yaptığımız, (iş)lediğimiz.

 Hâlbuki çıkışlar, ardına bakmamamız, kurcalamayıp, tez vakitte unutmamız gerekenler var.

Her hâlükârda durmak yavaşlamak, hıza, çarpık gidişata ara vermek, insan(lığ)ı düşünmek gerekiyor.

“Göndereni” unutmadan, edep, tertip içinde yaşamak. Pek kullanamadığımız aklı devreden çıkarmamak.

Her acı soylu mu; her fikir zehretmeli mi?

Karşılaştığımız, yollarımızın geçtiği, çizgilerimizin birleştiği her insanın çapı, önemi, akis ve eserleri(!) o denli gözümüzde, gönlümüzde büyümeli mi? 

Körleştirmeyen, kötürümleştirmeyen ıstırap mümkün değil mi?

Acıyı fazlalaştıran, yerimizden kıpırdayamaz hale getiren; bütün ümitleri, açılım ulaşım, iletişim kanallarını kapatan, yarayı büyüten Fail biziz belki de.

Derin meseleler biliyorum, her an önümüzdeyse de düşünmeden geçemiyor insan.

İnsan derisiz kalmaz, ama kiminde insaniyetine yakışmayan kılıklara bürünebilir, böceğe de evirilebilir. 

İçimizde yatan hayvanlar, başkaldıranlar, ruhsal arenalar, er meydanları, kapitalist deri pazarları(!) bilinince.

Çırılçıplak kalmış, düşüncesiz fikirsiz kafaya, deve derisini bizzat güle oynaya geçirtenler görülünce.

Durup durup ruhumuzda hadise çıkarmanın, çirkef isyankâr bağırışlarla çağrılarla kalbi kirletmenin, tüm dünyayı düşman bellemenin, özümüze peşinen acı çektirmenin âlemi yok.

Kimin derisi darbelenmemiş, kim öleceğini düşündüğü s/a(n)cıdan sonra ağlayıp gülmemiş dirilmemiş ki.

Bazı şeyleri kontrol edemeyiz ama nefsimizi mütehakkim duyguların pençesinden kurtarabilir miyiz?

Istırabı lehimize, kazanca, tekâmüle çevirebilir miyiz? 

Taş ile kayalar, çukurlar, mağara ve uçurumlar içinde yaşıyoruz. Ayağımızın kayması an meselesi.

Yıldırımlar çarpacak, kanayacağız.  Hayatın sadmeleri, fırtınaları, afatları mevcut.

Ölüm kurtuluş değil. Kaçış yok. Bu amansız tesirleri nasıl hafifletebilir, sonuçları ruhî bir kuvvet, hâsılaya dönüştürebiliriz.

Deriyi kiminde kalınlaştırmak mı icabediyor. Bazen dövülen deri mi işe yarıyor? Sürüngenlerin kanatları deri(n)de mi, güçlükler de mi saklı?

Gerçek akıllı da bu ayarları yapabilen; mücadeleci, hayat ve ölüm dengesini kuran.

Yazması konuşması kolay; halli, yaşa(t) ması müşkül sorular.

Zaman acıyı törpülüyor, hadisat eski ehemmiyetini kaybediyor. Herhalde bir teenni, itidal lazım. Deri bazen zırh.

Bazen canımızı en ziyade yakan, bize yeni bir deriyi ( irtifayı) getirecek olan da…

Acaba terbiye görmüş deri güzelleş(tir)iyor mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi