Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ç(alıştırma)

Ç(alıştırma)

Hem de; Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun tek kadın üyesi Profesör: “Beyler, çıplaklığı dergilerde yasaklamayın, gözler alışsın.” diyordu vaktiyle.

Benzeri destekleyici söz ve davranışlara önceleri tepki koyulsa da; gözler basın-yayından (evlenme programlarından, dizilere varıncaya dek) derece derece açıklığa epeyce alışmış olmalı ki, sokaktaki kıyafetler bile oldukça farklılaştı. Gecelik mi, gömlek mi, elbise mi modern zamanlar da tartışmalıydı.

Ülkemizin öncü kuruluşlarından biri; dini simgelerin bir arada olduğu porselen fincan, mutfak eşyası üretti. Yeni dünya düzeninin bir ürünü, İstanbul koleksiyonu. Cami, hilâl, haç, kuş vs hepsinin birliği beraberliği vurgulanıyor. Birbirlerinden bir üstünlüğü, ayrısı gayrısı yok. Bir kahvenin kaç yıl hatırı vardır.

Haçı görünce sevgiyle çarpacak artık kalplerimiz. Yakın gelecek, sempati duyup yadırgamayacağız. Öyle bir vaveylayla ayaklanıp, hop oturup hop kalkmayacağız. Çok geri(de) kalmış, ilkel duygulardır bunlar. Masamıza, ev içlerine kadar getirip alışacağız.

Ki saydığımız sembollerin altında, bayraklar; haçın ardında da çeşitli cepheleriyle “Haçlı Dünyası” vardır. Simgeler türlü biçimlerde o kadar tekrarlanır, bombardıman edilir, işlenir ki, göz boyanır ve gönülde yer/iz eder. Masum, münferit olaylar şeklinde düşünmeyelim lütfen. Başka hadiselerle de birleştirelim; bütünü görelim. Bilinçaltı diye bir gerçek var.

Şart koşulmaksızın, yabancılarla evliliği benimseyenler de bile nasıl artış kaydettik. Nasıl da nazarımızdaki “Haçlı imajı” değişti.

Ayrıca “Dünya-ahret kardeşimizdirler” kendileri. “Şehitlik” onlarda, bu dünyada olduğu gibi öte dünyada da cennet onlarda. İçte ve dışta bütün dinler barış içinde, kardeş kardeş yaşıyoruz işte. Omuz omuza, yan yana, kalb kalbe.

Atalarımız bir cahillik etmiş, “toprak, vatan, millet” deyip savaşmışlardır. Gülünesi kahramanlardır belki. Hâlbuki haçlı mübarekler, tee o zamanlardan demokrasiyi getirmek ve bizi ehlileştirmek, medenileştirmek için çırpınmışlardır.

Bakın Amerika’nın, İsrail’in egemenlik emellerine, bizzat kendi ağızlarından itiraflarına bile; sanki her şey meydanda değilmiş, yapılanlar, katliamlar vehim mahsulüymüş gibi “laf ü güzaf” diye karşılayan, geçiştiren görmezler bilmezler mevcut.

Hallaç pamuğu gibi atılan Arap Ülkeleri lâf, ayrılıklarını davul zurnayla ilân eden kardeş Kürtler, PKK’yı oynatanlar, canlı kalkan balıkları lâf, “Yeni Haçlı saldırılarını başlattık” diyenler palavra, iç ve dış savaşın eşiğine gelen memleket, vahim durum hep lâf, söylenti. Bazıları uydurup kaydırıp yazıyorlar işte.

“İleri Günlerde”; Hepimiz Ermeniyiz(Haçlıyız)… Ermeni konusunda değişik kesimlerden aydınlarımız, çeşitli şekillerde “soykırımcı” olduğumuz dillendiriyor. Osmanlı da suçlu olsa, İttihat ve Terakki veya Türkiye Cumhuriyeti. Sonuçta siz Müslümanları itham etmiyor, bir anlamda İslâm’ın barbarlığına, geriliğine, ezikliğine işaret etmiyor, mütemadiyen Avrupa’nın üstünlüğünü dile getirmiyor musunuz? Hesaplaşmalar aslında kiminle?

Zorba Egemenin yanında olduğuna dair övünme gerinmeler, bütün o başkanlık, demokrasi hikâyeleri; sizin ileriliğin, medeniyetin, üstünlüğün kendi özünüzde değil, esasında size düşmanlığını hiç mi hiç saklamamış, dünyanın iliğini kemiğini sömürmüş batıllarda olduğuna inandığınızı, kabul ve teslimiyetinizi göstermiyor, beyan etmiyor mu?

Göz alışır, kulak alışır, beyin ruh alışır. O kadar alışır ki bundan böyle kopamaz. Kulaklarınız o sesi duymak ister. Görüntüler gözünüzün önünden gitmez. Sevdiğinizi, ilgilendiğinizi, alıştığınızı ararsınız habire.

En kötüsü; aksi, tersi, düzü, doğrusu, eğrisi ayırt edilmez olur. Herhalde istemeksizin bir kefeye konur. Ona, hayata, kutsal değerlerinizi yaşatmağa yönelik algı/şuur/ teyakkuz durumu körlenir kaybolur.

Gerçek gündemi, içimizdeki devâsa meseleleri, ahlâki çözülmeyi, şiddeti konuşamayız. Cambaza bakmaya, koyunlaşmaya, hı(n)k mık deyiciliği de kanıksamışsınızdır. Mankurtluğa, köleliğe de alışırsınız. Hiç merak etmeyin. Bizi alıştırırlar, sonra sırtımıza ev ödevi yükleyip, -kâh havuç kâh sopa- çalıştırırlar. Sırıtır, güler durursunuz.

Ha, mühim bir sorun:

ŞOK: Ayşe Özyılmazel, reklamcı Ali Taran'a Bakırköy 2. Aile Mahkemesi'nde boşanma davası açtı. Duydunuz mu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi