Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Çağrışımlar

Çağrışımlar

Yolda…

“Cem 15 Apartmanı’nda” üç kişiydik. Mustafa Balkan, o zaman da çok okuyan kültürlü bir genç; mahallî gazetelerde yazma denemeleri yapan yeni evli bir hanım, bendeniz; o sıralar dikiş öğrenmeye çalışan küçük bir kız: Nezahat Bekleyiciler, kardeşiniz…

Seneler geçti; aynı mekânda, farklı bir ilişki biçiminde tekrar buluştuk. Sanat ve kültürün o nezih, şiirli ortamında. Nezahat Hanımefendi, artık farklı elbiseler kesip biçiyor, hatta iyi bir çıkış yaptığı; “Yolu Konya’dan Geçen Ulu Hatunlar” kitabıyla sahasında bir ilki gerçekleştiriyordu.

Yolda…

Rüzgârda devrilmiş ilân tahtası, yırtılmış hemen eskimiş afişlerde gururla kurdele kesen yaralı yüzler…

Her şey ne çabuk değişiyor, farklılaşıp, yeni bir surete, hüviyete bürünüyor. Zaman hoyrat, acımasız, evire çevire geliyor.

Bir vakit sonra tüm varlığımız gölgede kalacak, kaybolacakken bazen anlamsızca bu koşturmaca nedir diye düşünüyorum. Başta kendimiz, yol kesicilerimiz ne kadar fazla. Dumandan, kirin kesafetinden yolu göremiyoruz.

Duyurularda; övünen, heybetiyle mevkiiyle alkışlanan kâğıt-tahta-teneke- cam kırığı-ayna-duvar-gökyüzü insanlarda aslında ilân edilen bizim faniliğimiz, gelgeçlik ve fakirliğimiz…

Her saat, her gün haberdar edilen, hadiselerle doğrulanan, çeşitli şekillerde defalarca pişirilip kotarılan, kafamıza çakılmaya, yüreğimize mıhlanmaya çalışılan hakikat aslında bu. Heyhat! Farkında değiliz.

Hayatın billboardları bizi alıyor, gözümüzü boyuyor.

İlân tahtalarının gideceği yer beni ürpertiyor.

Yolda…

Dikişi pek de beceremeyen şirin, nazlı bir çocuktu. Bugün kürsüde Nezahat-Ayşe-Fatma-Zeynep-Ahmet-Mehmet-Zühal-Gülnihal kitaplarını tanıtıyor, yenilerini “duyuruyordu”.

Hayat; her gün eklenen sayfalarla eser yazıyor, eleştirmenlik yapıp süzüyor, cana okuyor, son noktanın konulacağı dakikayı bekliyordu.

Reklâmlarda YOLDA..

Müzik, neşe ilânatı vardı. Rengârenk kadınlar, ç(alımlı) beyzadeler, hazretler, parlak kâğıtlara yuva yapmış, tapu almış şöhretli ötücü kuşlar, devletlûlar…

Bezm i Elestin müziğini, surun nefesini, ölümün çengi(si)ni kim okur, kim dinlerdi?

Gönül ehli garip geldi, garip giderdi.

Duyu(ru)n! Duyun! Duyuru! Duy! D: Alfabenin beşinci harfi..Ö’yü atlasın, çeksin gitsin, “Z’ye kadar yolu var!”

Meşhur kelimelerin gözü nereye bakar? Gizli alfabedeki ilânı kim takar? Alınyazımızda Tek “İSİM” var, diklensen ne yazar? Bu dünyevîlik bezdirdi artık “sıkar”.

Yolda…

1979’da, 2009’da, 3019’da. TYB’de, Endülüs Cafe’de, Rampalı’da, İstanbul, Ankara’da belki “yabanda” çocuk-genç-olgun- kadın yazar Nezahat kitaplarını anlatıyordu.

Yolda…

Hacı Veyiszade, Camii’nden; Mevlâna cihanşümul bir dilden yayın yapıyordu. Semadan yüz çevirmiştik, “anlamı” yoktu. Zaten pek karizmatik ünlüler de bulunmuyordu.

Hatice çöllere gizlenmişti, “benlik kumunda” eğlenilsin! Meryem, “Madonna” değildi ki sesi dinlensin. Asiye “asîleşip”, “Çağdaş Firavunlarla” evlensin! Fatıma Cennettedir, sözü ulaşmaz, neden kulak verilsin?

Oku oku yaz oku.. “Dünya Toptur” koy onu, at Onu!

Eril, kahpe Dünya! Neyleyim Sevdim Onu!

Bu necaseti tellâk yıkayamaz.

Tellallar çıkmış da, haberi duyuramaz!

Yolda…

(!?/ $+++X......)= “1”

Kabul etmesen de Hüküm “İlâhi El’indir”.

Allah’ım Ferman Sen’indir.   

Yolcu Yol(un)da…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi