Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Büyüklük Vehmi

Büyüklük Vehmi

Tahakküm hissi, gütme, başkalarının üzerinde muzaffer olma, nüfuz kurma, iktidar mücadeleleri sadece ideolojilerin, diktatörlerin, firavun meşreplilerin meselesi değil; yalnızca uluslararası boyutları yok.

Ferdî planda da biraz güç elde eden, kendisi hakkında büyüklük sanrıları olan da başkasını bir vesileyle horluyor, pasif halde kalsa bile galebe çalmak istiyor.

Kaynayan, patlayan iç sesler ona; zatî ululuğunu, her fırsatta duyuruyor.

Aile şahıslarından baskın görünen, mesela halim selim birini; bir konuda kendini marifetli sayan, daha zayıf sandığını… hafife alıyor, damgalıyor, sessiz fakat sürekli cürümler işliyor.

 Doğal hale gelmiş bir duygu durumu bu.

Hatta şahsî hedeflerine göre maddî manevî baskı/şiddet uygulayarak, çeşitli yöntemlerle, muhatabını yolundan çekmek isteyenler mevcut.

Büyüklük vehmi, derece derece bireyin kabına göre; aşağılamalara sebep oluyor. Dolayısıyla iç âlem çalkalanıp, bulanıyor.

Sokaktaki dilenciyi, çevreyi, gözünün kestiğini, eçiş bücüş bir insanı, hastayı ve dahi sebzeyi, meyveyi, kurdu kuşu; yaratılışına akıl sır erdiremediğimiz bir dikeni gülü, hadisatı, varlığı küçük görüyor, beğenmiyoruz. Aklımız en üstün(!) herhalde…

Gözden düşmüş eşyayı kolayca atıyoruz söz gelişi…

“En sevdiklerimiz” sürekli irtifa(!) kaybediyor. Zencilerimiz, mahbes ve mahkûmlarımız, hizaya getirdiklerimiz çoğalıyor.

Başkalarına karşı tenkitte, hükümlerimizde cesur davranırken; benliğimize hep bir kusursuzluk, hatasızlık, nefsani bir itimat, yükseklik payını ayırmayı unutmuyoruz.

Konuyla ilgili, avukatlarımız pek ziyade; mütemadiyen bizi temize çekip, zirvelere çıkarıyor.

Zor anlarda, çetin zamanlarımızda feda edeceğimiz(en azından düşünce yoluyla) birileri mutlaka bulunuyor.

Acımasızca kestirip atmayı, sınıflamayı, kategorize karikatürize etmeyi, derecelendirmeyi seviyoruz.

Bazı durumlarda gerekliliktir belki ama bazı hallerde de, altında hangi duygunun; hangi gözden çıkarma, hiçe sayma hissinin yattığını bilemiyoruz.

Genelde, hissiyatımız fiiliyatımızın içinde, gizli bir kibir saklanabiliyor.

Farkında olmadan, gayriihtiyari sıkça girdiğimiz bir haletirûhiye de; sevgi, merhamet, anlayış, diğerkâmlık, itidal ve muvazene gibi unsurlar kayboluyor.

Bazen; etrafı mukayeseyle, kendimizdeki yeteneği, verili özellikleri ciddiye almıyoruz.

Hayatı, kutsalı, bilgiyi, tecrübeyi, ruhu, vicdanı, yerini yurdunu yuvasını, (kültürel) mirası, müktesebatı, bütün varlık hikâyesini, yaratılışı hor görme vaziyeti…

Bize bahşedilen lütfu, ihsanı küçümsemek; belki benliğini fazlaca mühimsemekten ileri geliyor; ucu nereye gider bilemiyorum. O zaman KİME karşı körleşiliyor?

Duygu ve düşünceler o kadar karmaşık ve ince, o kadar sebep/saik var ki; hangisinden kaynaklanıyor algılayamıyoruz.

Lâkin gaflet, cehalet gibi faktörler, İblis özentili bir gururu da inkâr edemiyoruz.

Anlaşılıyor ki; insan olmak, yalnız Hakk’a kulluk etmek, madde-mânâ, dünya-ukba dengesi kurmak sancılıdır vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi