Bir tatlı huzur
“Sıradan insanların huzurlu olmasının nedeni, düşüncelerinin olmaması”dır bir görüşe göre. Yine, ancak basit insanlar mutludur, benzeri kanaatler dolaşıyor aramızda.
Daha ileri noktalarda, seçkin akılla ilişkilendiriliyor; huzur, mutluluk, bilgi, yaşamak kavramları.
Gazaplı, sıkıntılı, vesveseli, anti sosyal, şişkin egolu vs. bulunduğumuzda; saltanatlı, yüksek kafalar sınıfına giriyor, tebaamız(!) oluşuyor ve burun farkından(!) ötürü, kimsecikleri beğenmeyebiliyoruz mesela.
Bakış açısına göre, doğruluk payları da vardır belki.
Tabii ki meselesiz, (neden) yaşadığının bile farkında olmayan, “mânâsız” ademler mevcut. Sürüklenmek, kendini kapıp koyuvermek, yuvarlanıp gitmek fazla üzmez insanı.
Ama gam toplaya biriktire, duvar öre; kalbini kafesleyerek, çığ/ çağ altında, nefessiz kalmanın da âlemi yok.
Hayatı çekme, kolaylaştırmak ve yükseltmek adına, şöyle de düşünebilir miyiz acaba.
Eğer bir Güce dayanmakla kuvvetleniyorsak, çoğu zaman kendimizi bunalttığımız fuzuli, faydasız ihtimal hesapları, lüzumsuz düşünceler azalıyorsa; sayıklama değil ayıklama çabası gösterip, bir nebze inşirah buluyorsak, neden düşünce tembeli, ebleh, sıradan filan olalım ki.
Bilakis kendini, ruhunu, aklını koruma çabası akıllı işi.
Âkil(!) insan tarifleri bile günden güne değişiyor. Hangi düşüncelerin mahkûmuyuz, hepsi kıymetli mi, bu fikir kıskacının tümünü el üstünde tutup, takılıp duracak mıyız?
Huzur biraz da sulh hali, sükûnet. Çeri çöpü, dünya hikâyelerini kiminde geride bırakmak, azgın iç sesleri bastırmak, gönül iletişimlerinin güzelliğiyle çoğalmak.
Gücünüz nispetinde çalışmak, haksızlıklara karşı usulünce itiraz etmek, gerisini Allah’a bırakmak. Teslimiyet ve tevekkül, vicdan rahatlığı.
Genişleme, açılım ve yayılmayı müspet düşünceler üzerinden yapmak, bazen yavaşlayıp bazen de durmak; doğru hamle yapmak.
En gamlı, meyus olduğumuz anlarda, muhtemeldir ki bir yardım, himmet eseri, mesela açan bir çiçeğin güzelliği bizi sevindiriyorsa, küçük görülen herhangi bir şey, bir bilgi kısmen yatıştırıyor, duygularımız dönüşüm geçiriyor, azap hafifliyorsa.. hayatta her zaman başka ihtimallerin (olabilirliklerin), envaı türlü haberlerin, gerçeğin en az iki yüzünün varlığını, aşk izlerini evren taşıyorsa, neden bedbahtlığın, kem talihin yakasına(!) eline ayağına yapışalım ki.
Bu dünyanın hamalıysak, en azından bazı durumlarda seçme şansımız mevcut.
Bir sürü düşünce yolu varken, neden daima bizi fazlasıyla gam ve kasvete sokan, kaygılandıran, çaresiz seçeneksiz bırakan, boğan bir gidişatı tercih edelim ki…
Aklımız ruhumuz tesir altında kalabilir. Fakat hemen özümüzü kaptırmalı mıyız? Seçim şansımız, bazen olayları başka gözle değerlendirmemiz mümkün değil midir?
Aklın çapı, sınırları var mıdır? Bazen kuru, çıplak akla değil; sezgiye, ilhama, ferahlatıcı gaybi işaretlere kulak mı vermelidir.
Sanki yaptığımız planların, öngörülerimizin, kurduğumuz düzenlerin(!) kaçta kaçı başarıyla gerçekleşti ve tümünden muzaffer(!) çıktık da; şaşmaz sapmaz beynimize, fikirlerimize kesin, sarsılmaz bir itimat duyuyoruz.
Ne yapsa etse insan sınırlı bir mahlûk.
Alelade insanların düşünceleri olmayabilir. Fakat entel, deha dediğimiz insanlar da yaşama sanatında pek başarılı değil galiba.
Kendi dünyasına çeki düzen veremeyen, ağulu bir zekâyla, hayatını zehreden, habire kıran döken yıkan, onaramayan, temenni edemeyen, tesellisiz ümitsiz bir akıl.
Birikiminin, itimat ettikleri, dayandıklarının, neticede zâtını vurduğu o kafa.
Çoklu, fantezi, bol hülyalı saçaklı düşüncelerle, sahibine hayır getirmemiş zekâ.
Son cümlede, “Bir tatlı huzur” sadece Kalamış’tan mı alınır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.