Recep Çınar

Recep Çınar

Yolunacak kaz!

Yolunacak kaz!

Padişahın biri veziriyle birlikte tebdil-i kıyafet gezintiye çıkmış. Tebaası nasıl yaşıyor, nasıl geçiniyor, sıkıntıları neler görmek istemiş. Gezi sırasında bir köye gelmişler. Küçük, şirin bir evin önünde oturmuş, örgü ören bir genç kız görmüşler. Padişah kızın yanına yaklaşıp sormuş:

- Merhaba kızım. Baban evde mi?

Kız: - Babam evde yok! Azı çok etmeye gitti.

Padişah: - Annen evde mi?

Kız: - Annem de evde yok! O da biri iki etmeye gitti.

Padişah: - Kızım eviniz çok güzel ama bacası eğri.

Kız: - Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter.

Padişah: - Sana bir kaz yollasam yolar mısın?

Kız: - İzninizle en ince tüzlerine kadar yolarım!

Padişah kıza “Öyleyse selametle kal!” deyip, veziriyle tekrar yola koyulmuş. Saraya varınca padişah vezirine sormuş:

- Kız ile ne konuştuğumuzu anladın mı?

Vezir:

- Doğruyu söylemek gerekirse anlamadım padişahım, demiş.

Padişah:

- O hede tez vakitte git öğren! Yoksa seni vezirlikten azlederim! demiş.

Vezir telaşla fırlamış. “Nasıl öğrenirim?” diye düşünürken, en iyisi ilk ağızdan bilgi almak deyip, gitmiş padişahın konuştuğu kızı bulmuş. Vezir:

- Aman kız, hanım kız!… Biz bu gün yanımda biriyle senin yanına gelmiştik. Yanımdaki kişi senle sohbet etmişti. O sohbette konuştuklarınız ne anlama geliyordu? Onları bana bir deyiver. Dile benden ne dilersen.

Kız:

- Konuştularımızı açıklarım ama her cevap için on altın isterim, demiş.

Vezir kabul etmiş. Kız anlatmaya başlamış:

- O amca bana babamı sorduğunda “Azı çok etmeye gitti” demekle; babamın çiftçi olduğunu, tarlaya tohum ekmeye gittiğini anlatmak istedim.

Vezir on altını vermiş, kız devam etmiş:

- O amca annemi sorduğunda “Annem biri iki etmeye gitti” demekle; annemin ebe olduğunu, doğum yaptırmaya gittiğini anlatmak istedim.

Kız vezirden on altın daha alıp devam etmiş:

- Amca “Eviniz çok güzel ama bacası eğri” demekle; benim güzel olduğumu ama gözelerimin şaşı olduğunu söyledi. Ben de “Bacası eğridir ama dumanı doğru tüter” diyerek; şaşıyım ama gözlerim iyi görür demek istedim.

Vezir kıza on altınını verip hemen atılmış:

- Peki ya “Sana bir kaz yollasam yolar mısın?” ne demek?

Kız tebessüm edip açıklamış:

- O kaz da sizsiniz, demiş. Bunları öğrenmek için bana onlarca altın verdiniz!…

xxx

Bu hikayeyi bir yere bağlayacağım, ama “zülfiyare dokunur muyum” diye biraz da endişeliyim…

Çok hoşuma gittiği için de, sizlerle paylaşmak istedim…

Memlekette öyle yolunacak kaz var ki, yol yol bitmez…

Var oğlu var…

Bunlardan 2-3 kendine münhasır kişilik benim çevremde de var…

Özellikle birisi!

İsmini verirsem, ömrünün sonuna kadar benimle ne göz göze gelir, ne selam verir, ne de alır!

Mümkün değil…

Aslında bu hikayenin çıkış noktası da kendisi…

Saf, ama tamahkar…

Açgözlü yani…

Ve hırslı…

Ama, yolunacak kaz!

Yolmuşlar zaten…

Haketmiş mi?

Yer yüzünden gökyüzüne kadar…

Garibanın birine kuruş vermez, tokatçıya kasanın anahtarını teslim eder…

Ya da tilkiye kümes!

Böyle biri işte…

Sizin çevrenizde ya da yakınınızda böyle tipler yok mu?

Olmaması mümkün değil…

Bizimkinin yolmuşlar tüylerini, cısçıplak ortada kalmış…

İyi etmişler…

He valla…

Kendinden başkasını düşünmeyen bu gibi “tamahkar kaz!”ların tüylerinin yolunmasında bir sakınca görmüyorum…

Çünkü, hakediyorlar…

Bu “yolunacak kaz” hikayesi lastik gibi, nereye çekersen oraya gider…

Anlayan anladı, benim ne demek istediğimi!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Recep Çınar Arşivi