Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Aysu’yu neden sevmedim?

Aysu’yu neden sevmedim?

Aysu’yu ilk gördüğümde, pek olumlu olmayan ama aynı zamanda hiç de olumsuz olmayan hislere kapılmıştım. ‘Ruhlar birbirini görür’ ya, o ilk tanışma anında bu şekilde selamlaşıp el sıkıştık biz de ilkin, soyut bir uzamda. Kalp kalbe karşıdır, sorsanız o da böyle anlatır muhakkak, beni ilk kez görünce nasıl bir ‘elektrik’ aldığını. Öyle işte… Aysu ile tanışmış olduk o gün, sonuçta.

Özellikle birbirimizi arayıp randevulaşmayacağımız düzeyde kalan bir ilişkimizin olduğunu, baştan belirteyim. Lakin aynı sosyal ortamlara sahip olma konusunda bir kesişim kümemiz vardı onunla. Zaten bu sebepten dolayı karşılaşmış ve tanışmıştık. Ayak üstü sohbetlerimiz, kaç cümleden müteşekkil bir diyalog olarak kalacaktı, ya da, gelecek yıllara uzanan bir dostluk ilişkisi mi kurulacaktı aramızda acaba, bunları bilemezdim en baştan tabi. Gerçi az önce de dediğim gibi, uzun süreli bir dostluk yeşermedi aramızda zaten. Yeşeremezdi de. Bunu anlatacaktım. Aysu ile neden hiçbir zaman dost olamayacağımızı…

Birini tanımanın en iyi yollarından birisi, onu uzaktan gözlemlemektir herhalde. Uzaktan. Geniş açının olanak tanıdığı daha fazla ‘görüntü’. Gözlemlemek kelimesi, fazla hesaplı ve böylece biraz sinsice görünüyor, bu arada. Lakin elinize bir büyüteç almaktan ya da gözlerinizi kısarak bakmaktan söz etmedim, ben de. Alelade bir bakış bile, insanda bir fikir uyandırabilir ya, işte o ayardaki bir gözlemdi, kastettiğim. Sadede gelmek gerekirse, Aysu’yu dışarıdan ‘gözlemleyebileceğim’ yeterli sayıda veri mevcuttu elimde, zaten. Aynı sosyal ortamın imkan verdiği dışarıdan seyir imkanı…

Aysu’da çok garip ve anormal bir şey vardı. Aysu, gördüğüm kadarıyla herkesle ama herkesle aynı ilişkiyi kuruyordu! Yani, hiç kimsenin bir vasfı, ayrımı ve yeri yoktu onun için. Herkese aynı gülümseyen yüzle yaklaşıyor, herkesle aynı ses tonuyla konuşuyordu. Kullandığı harf sayısına kadar standartlaştırmış, formülize etmişti işi. Sıcaktı da haspam ilk bakışta, dedim ya, güler yüzlüydü. Nazik ve kibarca konuşur, sözlerinin arasına tatlı terennümler katardı, hep o gülümseyen ve hiç dalgalanmayan ses tonuyla. İsimlerinin farklı olmasının bir önemi yoktu, karşısındaki hep aynı kişiydi onun için. Hayret ediyordum Aysu’ya. Hep aynı ses ve renk tonunu, tıpa tıp aynı mimikleri korumayı nasıl başarabiliyordu öyle? Ona baktığımda gördüğüm bu her daim aynı sahne, bir süre sonra balçıktan yapılmış heykelleri andırmayı başladı bana. Yapay, sahte, suni, samimiyetsiz bir şey vardı onda. Köşeleri her zaman kıvırıp yuvarlayan, uluslararası bir lisana sahipti bir de, her yerde geçerli olan. Adını çok sonra koyabildim ki, bu tamamen, altından daha evla(!) bir maddeden mamül olan politiklik maskesiydi. İnsanlarca sevilip onaylanmasını sağlıyordu bu maske, onun. Mesela doğum günleri gibi özel günleri düşünün, bahsettiğim o sosyal ortamın içinde, elinde pastasıyla ve yüzüne yapışmış gülümsemesiyle beliren, zaten bu işi organize ve akıl eden, hep oydu. Kimseyle en ufak şekilde arasını bozmazdı, ne diyorsunuz? Konuşurken asla derinlere basmaz, genel geçer kabul görmüş nazik diyalog cümlelerinin dışına pek çıkmazdı.

Sonra ne oldu derseniz… Dış dünyada işler günlük seyrinde yürüyorken, aynı zamanda, soyut bir uzamda da bir hayatın yaşandığını söylemiştim. Ruhların birbirlerini görmeleri, birbirleriyle selamlaşmaları; iletişim kurmaları… Onu ilk gördüğümde, hiç de negatif olmayan ama aynı zamanda pek de pozitif olmayan hislere kapıldığımı yazmıştım bir de. İşte tam oraya geliyorum şimdi.

‘Hiç de olumsuz olmayan’ tanımı, aslında iyicil şeyler çağrıştırıyor ilk bakışta, öyle değil mi? O maskenin albenisine ve ışıltısına kapılmış olmalıyım ben de en başta. ‘Çok da pozitif olmayan’ şeklindeki açıklamayı da, ne kadar cazip ve çekici olsa da, gördüğümün en nihayetinde bir maske oluşunu sezmemden dolayı yaptım. İlk anda bile olsa… Soyut uzam deyip duruyorum ya, onu hatırlayın. Ruhun gözü, bedenin gözünden çok daha keskin oluyor. İdrak edişin asıl merkezi, kesinlikle beyin değildir bence.

O tanışma sırasındaki ilk izlenim, zamana böyle yayıldı, kısacası. ‘Hiç de negatif olmayan’ kısım ise, maskenin varlığına artık kesin olarak hüküm getirmemle birlikte, basbayağı olumsuza doğru evrildi. Onun maskesinden nefret ettim. Yüzüne pelesenk ettiği o aynı gülümsemeden, herkesle kurduğu o aynı ilişkiden, samimiyetsiz lisanından… Maskenin ardında hala yaşam varmış ki, o da bunu anladı sonra. Maskesini fark ettiğimi anladı. Sonra beni sevmemeye başladı tabi, çevresinde istememeye. O maske, yüzünden düşecek gibi oynamaya başladı ardından, bana her bakışında. Düşmesini hiç istemedim tabi, altındaki gerçek ve iğrenç suratı görmemek için.

Aysu ile sosyal bir arkadaşlığa dahi tahammül edemedim yani. Lakin ‘en azından bir selam verebilecek kadar’ kirlenmiştim ben de.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi