Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Arap İhaneti -1-

Arap İhaneti -1-

Arap ihânetinin arkasında, ‘ırkçılık’ meselesi vardır. Halbuki ırkçılık Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam tarafından tasvip edilmemiştir. Bu konuda Peygamber aleyhisselâm’ın takdire şâyan görüşü şöyledir; ‘Ey İnsanlar! Rabb’iniz birdir. Babanız da, birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arap olamayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva yâni Allâh’a samimi bir şekilde bağlanmaktır.’ Buyuruyorlar. (İbni İshâk, (Ö 151/768), Sîretu İbn İshâk, Beyrut, 2009, s.670-672) Yüce dînimizde ırkçılık, ırkıyla övünme denen bir husus yoktur. Bu bize, Bat’dan geçmiş bir hastalıktır. Konuya dönersek;

Osmanlı Devletinin zayıfladığı zamanlarda cereyan eden pek çok isyan ve başkaldırı hâdiseleri, kişilerin ve gurupların yanlı ve yanlış yorumlamalarına kurban gitmiştir. Nice mazlumlar zâlim, nice zâlimler de, kahraman gibi gösterilmiştir. Meselâ; II. Abdülhamit Han’a ‘Kızıl Sultan’ yaftası yapıştırılmış, yeni yetişen nesle, târih kitaplarında dahi bu şekliyle lanse edilmiştir. Halbuki durumun hakikati böyle değildir. Deriz ki, ‘yalan söyleyen târih’ utansın.

Arap ihâneti konusu için Osmanlı’nın son yüzyılına bakmak gerekiyor. Osmanlı Devleti, senelerce farklı din, dil ve ırktan insanların huzur, selâmet ve güven içinde yaşadığı bir ülkeydi. Dünyâdaki bütün mazlumların sığınağıydı. İhtişamlı devirler sona erdiğinde, bilhassa Batılı devletlerin teşvik ve kışkırtmaları sonucunda, ülke içinde yaşayan azınlıklar, isyanlarla Devlete başkaldırmışlardır.

Bu başkaldırıyı ilk defa Sırplar gerçekleştirerek, Balkan coğrafyasına ayrılık tohumu atmışlardır. (1821) Daha sonra Rumlar (Yunanlılar), bağımsızlıklarını (1830) ilan etmiştir. Ardından diğer azınlıklar da, aynı yolda ilerleyerek, Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Karadağ ve Girit bağımsız devlet olmuşlardır. Tabi bu süreçte ayrılıkçı milletler, bölgede yaşayan Müslümanları acımasızca muamelelerle öldürmüş, pek çok Müslümanı yurtlarından ederek Anadolu’ya göç etmek zorunda bırakmışlardır. Bu bahsedilen devletlerin iftira, katliam, ihânet ve tehcirleri hiç konuşulmaz ama târihte Arap isyanlarından, Arap ihânetlerinden nedense sıkça bahsedilir.

Halbuki o dönemde, Osmanlı hilâfetinin bizzat icra edildiği zeminde; Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya Anadolu’ya gelerek çöreklenmiş, ajanları vasıtasıyla Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtmışlardı. Lawrens, Gett Rutbell, Philby gibi casuslar, el altından Arap dünyâsında; ‘Osmanlı hilâfeti bıraktı artık onların Müslümanlıkla bir alâkaları kalmadı’ iddiasını yayarak, Arapları Osmanlılara karşı hâle getirdiler. Beri tarafta da, Osmanlı’ya; ‘hilâfeti bırakmaları’ konusunda baskı yaptılar. Yâni bizde buna ne denir? ‘Fitne-fücur’. Ona bir türlü, diğerine başka türlü. İki tarafı birbirine düşman hâle getirdiler. Bunların çoğu, ‘İngiliz Oyunu’ idi. Ancak bilelim ki, târih tekerrürden ibârettir. Bugün de aynısı yapılıyor, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Aslında Araplar arasında esas problem, Abdülhamit Han’ı tahttan indiren ve sonra devleti yöneten İttihad Terakki cemiyetinin icraatlarıydı. İttihatçıların yaptığı reformlar bilhassa Türkçenin her alanda kullanması konusu, Araplar arasında anlaşmazlıklar oluşturdu ve mesele, siyâsi bir zemine taşındı. Ayrıca Balkanlardaki hareketlenmeler, Araplar içinde de, huzursuzluklara sebep oldu. Yine ittihad ve Terakkicilerin, Pan-İslâmizm yerine Pan-Turanizm’e geçerek merkeziyetçi bir politika izlemeleri sonucu Araplar, ‘artık Tükler bizi gözden çıkardı’ fikrini oluşturdu.

İngiltere, kendi menfur emellerine âlet edilmek üzere, o zamanlar Şerif Hüseyin üzerinden isyanlar başlattı. Ona Hicaz Emirliği, sonrasında Arap Krallığı, oğullarından I Abdullah’a Ürdün Krallığı, diğer oğlu I. Faysal’a önce Sûriye sonra Irak Krallığını verdiler. Şerif Hüseyin kendisine va’d edilenlerden dolayı etrafındaki bâzı Arap bedevi kabilelerini ayaklandırmıştır. Bu doğrudur. Bu hâdise İngiliz istihbaratının plan ve projesiyle, Hicaz’da Şerif Hüseyin’in başlattığı isyandır. Şerif Hüseyin’in devrin İttihatçılarıyla da, ilişkisi vardı. Şerif Hüseyin İngiltere’nin kendisine yaptığı va’d ve bağımsızlık teklifleriyle bağımsız bir Arap krallığı kurmak adına Osmanlıya isyan etmiştir. (1916) Mart 1924’de TBMM’de hilâfet kaldırılınca Şerif Hüseyin, Mekke ve Medine’de kendisini halife ilan etti. Ancak sonraları İngilizler tarafından Tâif’de yakalanarak, Kıbrıs adasına sürgüne gönderildi. Esâsında, Şerif Hüseyin, Osmanlı Devletinin yıkılmasında sonra, Osmanlı’nın Müslümanlık değerlerini çiğnediğini ve ‘Arap hakları’nı ihlal ettiğini düşünerek isyan etmiştir. Onu destekleyenler de aynı niyetteydiler.

Diğer yazımızda aynı konuya devam edelim inşallah. Zira yetişmedi. Şimdilik En Sevilene emânetsiniz efendim. Hayırlı Cumâlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi