Nurten Selma Çevikoğlu

Nurten Selma Çevikoğlu

Ah Minel Aşk ! -2-

Ah Minel Aşk ! -2-

Mesneviden herkes kâbiliyeti kadar nasiplenir. O da ancak Cenâbı Hakk’ın lütfü iledir. Bu hususta Hz. Mevlana şöyle der; ‘Bedenle can iç içedir, birbirinden gizli değildir ama bedende o canı görecek kâbiliyet yoktur.’ Burada ‘can’dan maksat ‘Hz. Allah Teâlâ’nın ruhû’dur. Ve gayb âlemindendir. Beden, rûhun kalıbıdır. Ruh, hayâtiyetini beden içersinde sürdürür. İnsanı hakiki insan yapan onun mânâ âleminin güzelliğidir. İnsanın mânâ âleminin aşkın boyuta gelmesi neyden enfüsî nağmeler çıkmasıyla olur. Âlemde vâr olan canlı-cansız her varlıkta hakiki aşkın tezâhürleri bulunur. Her varlık kendi kâbiliyeti ölçüsünde sonsuzluk âleminde ‘kemâle’ doğru mesâfe kat eder. Son nokta ise o varlığın mirâcıdır. Topraktaki bitkiler yükselirler en güzel yemişleri verirken kemâli yakalayıp mirâca erişirler. İnsan da kendi varlığını Hakk’ın varlığı içerisinde eriterek mirâca yükselir.

  ‘Akıl’ Cenâbı Hakk’ın âdemoğluna bahşettiği en kıymetli hazinedir. Mukaddes hükümlerin muhatabıdır. Ancak akıl yalnız başına mânevi sırları çözmeye yetmez, hâdiselerin hikmet boyutunu idrak edemez. Mânevî tecelliler, ilâhî mesajlar akıldan üstün olan ‘aşk’ ile kavranabilir. Hz. Mevlana’ya göre ‘akıl aşka kurban edilmeli’ ki gönül mânevî sırlara âgâh olabilsin. Akılla mâneviyat deryâsına dalınmaz oralara ancak gönülle gidilir. Akıl eğitilir ama gönül de eğitilir. Günlü eğiten Rab Teâlâ’dır. Yine akıl ve kalp kulluk içindir. Kalp kulluktaki incelikleri ayarlar. Mide akla ve kalbe ‘helal lokma’ ile doğru yolu gösterir böylece ona ‘aklî selimi, kalbî selimi’ buldurur. Dolayısıyla Kur’an’da kalbin bir faaliyeti olan akıldan bahseden pek çok âyeti kerime vardır. “... Onları müjdele, onlar ki sözü dinlerler ve o sözün en güzeline uyarlar. İşte onlar Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir, aklî selim sahipleridir.” (Zümer, 18) (Bakara 269, Âli İmran 7, Rad 19, Zümer 9)

‘Akıl esrârının sırdaşı âşıklardır. Dile de kulaktan başka talep yoktur.’ Aşkı bulabilmek için akla ihtiyaç vardır ancak akıl sınırlıdır. Sınırlı bir akılla sınırsız olana ilerlenemez o zaman aşk yollarına vasıl olmak için sınırlı olanları bırakmak gerekir. Aşk ile iman birleşince akıl gerekeni yapar. Aşkullâhın nûru varsa aklın da nûru vardır o da iyi ile kötüyü ayıt etme farkıdır. Bu nur mânevidir ve yalnız akılla bulunur ancak akıl nefsin sultasına girerse o zaman helak olur. Burada bize şu duayı yapmak yakışır: “Rabb’imiz, değiştirebileceğimiz şeyleri yapabilmek için bize cesâret. Değiştiremeyeceğimiz şeyleri kabul etmek için sükûnet ve bu ikisini ayırt edebilmemiz için bizlere akıl nasip et.” (Amin)

  Mevlânâ Hazretleri eşsiz bir tevâzu ile; ‘Hayâtım yanlışlarla dolu olarak geçti, gitti. Belli bir olgunluğa erişemedim.’ Derken âdeta bizim hata ve kusurlarla bezeli hayâtımıza dikkat çeker. Yine; ‘günler, gamlarla, ihmallerle gitse, zaman tükenip ömür hebâ olsa bile bir uyanma olduysa sonunda birlik denizine, aşk havuzuna girdinse öyle geçen günlere bile helal osun.’ Der. ‘Artık mâzideki hâtıralarıma ne gam duyayım, onlar için niçin tasaya düşeyim?’ ‘Fâni olan geçip gidecektir. Önü ve sonu olmayan ölümsüz, sen kal; kal ve benimle ol, bana O yeter.’derken bu arada ‘zaman’ gibi mücerret bir kavram içinde mâziyi hâtıra, geleceği ufuk olarak görür. O an içinde yaşadığımız zamânı ise mâzideki keyfiyetleri geleceğe aktaran hâliyle değerlendirir. ‘Zaman kime yâr oldu ki bana bana yâr olacak?’ diyerek sâhip olduğumuz her şeyi bırakıp gideceğimiz bir dünyâya doğru yol alırken bizden hiç ayrılmayacak dosta işâret ediyor. Bâki kalacak O yegâne dost için; ‘Sen kal ey dost! O bana yeter.’ Diyor. Ve; ‘Beni terk etme!’ niyâzıyla Bâki olana sesleniyor.

  Susuz insanlar çokça su içerek suya kanarlar. Fakat balık gibi hep suyun içinde olup da bir türlü suya kanamayanlar vardır ki nasıl balık sudan çıkınca öleceği gibi insanlar arasında da ilâhî sırlar ummanına girenler aynen balık gibi oradan çıkmak istemezler. Yâni nasıl balığın yaşaması için bol su lâzımdır işte aynen bunun gibi aşkullâha erişebilmek için de ilâhî aşkın ummanında yaşamak gerekir. Hz. Peygamber aleyhisselam günde yetmiş defa istiğfar ederdi. Her defâsında bir mertebe kat eder ve her yükselişinde aşağıdaki derecelere bakarak ‘demek ben buralardaydım’ diyerek hayıflanır, yükseldikçe de kendisine açılan doyumsuz sır kapılarında nice ilâhî tecellilere mazhar olurdu.

  Tasavvufta en son mertebe Allah Azze ve Cel’e ulaşmaktır. Bu yola zühd, takva ve aşk ile erişilebilir. Ruhsuz yapılan şeylerin kişiye pek faydası olmaz ancak aşkla yapılan şeyler kıymetlidir. Aşk ile dağlar yerinden oynar. Aşkı kalbimize dua gibi ekmeliyiz. Tabi böylesi aşka ulaşmak için çok çeşitli merhalelerden geçmek gerekir. Varlığın mayası aşktır. Aşk kişi için bir lütuftur. Fâni olan şeylere duyulan sevgi aşkı mecâzîdir. Aslında her şey fâni tek aşk bâkidir. Dünyâya gönül veren mâneviyattan nasiplenemez. Aşkı hakiki kâinâtın sâhibine duyulan en büyük lezzettir.

  Kötülükten, pislikten, günahlardan temizlenmeyen aşkı bulamaz. Aşk yolunda ilerleyemeyenler benlik sâhibi olanlardır. ‘Ben’ dersen aşkı yakalayamazsın. Kötülükten, hırstan, kibirden kalbi temizlemek isteyen aşkı bulabilir. Her varlığın özü aşktır. Aşk gönül sayfasına yazılanlardır. Aşkta âdeta bir marka hâline gelen Mevlâna Hazretleri der ki; ‘Hayatta tek ölümsüz olan şey aşktır.’ ‘Aşk kâl işi değil hal işidir.’ ‘Kalem her şeyi yazdı, çizdi ama aşka gelince çark etti, kaldı.’ ‘Herkesin aşkı değer verdiği şeye göre ölçülür.’ Hz. Mevlana’ya sorarlar; ‘Aşk nedir?’ diye O’da cevâben; ‘Ben ol da gör’ der. ‘Allah’tan başka bir temâşası bulunan aşk, aşk olamaz, o saçma sapan bir sevdâ olur.’ ‘Allah (c.c) için ağlayan göz ne mübârektir. O’nun aşkıyla yanıp kavrulan yürek ne mukaddestir!’ ‘Bizim Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Biz aşkın çocuklarıyız.’ ‘Aşksız olma ki ölü olmayasın. Aşkta öl ki diri kalasın.’ ‘Başımı koyduğum her yerde secde ettiğim hep O’dur. Tek mâbud ancak Allah (c.c)’tır. Bağ, gül, semâ, sevgili… Hepsi bahâne, maksat dâima O’dur Azze ve Cel.’ ‘Aşk geldi, damarımda, derimde kan kesildi. Beni kendimden aldı, sevgiliyle kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep O…’

  Ah minel aşk!

Faydalandığım Kaynaklar:

Abidin Paşa, Mesnevi Şerhi, (Sâdeleştiren Mehmet Sâid Karaçorlu), İst, 2007 (İz Yayıncılık)

Mesnevi Mânevi Şerhi-İlk1001 Beyit- Hüseyin Top, Konya, 2008 (Tablet Yayınları)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nurten Selma Çevikoğlu Arşivi