Yeni Normalimiz
Kim ne derse desin, Merhum Erbakan Hocanın ifşa ettiği “Hayim Nahum planı” tıkır tıkır işliyor.
Sadece ekonomide değil.
Siyaset ekonominin belirleyicisi olduğu için asıl plan, siyasi alanda yürütülüyor.
Birilerinin ikide bir ortaya çıkıp, “Biz biti demeden bitmez” yaygaralarına falan aldanmayın.
Bu ülke, siyaseten ve ekonomik olarak bitiriliyor.
Hadi canım diyebilirsiniz.
Siyonist işgale karşı yürütülen boykot tam olarak hedefine ulaşmamış olsa da, ülke gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu ekonomik yıkım programı devam ettiği sürece, çok yakın bir gelecekte tüm gıda sektöründeki fiyat kontrolü ve fiyat istikrarı, tamamen yabancıların kontrolünde olacaktır.
Bakmayın siz birilerinin siyonist işgalci yapılanmanın, Lübnan’dan sonraki hedefinin Türkiye olduğunu söyleyerek, siyasetine yeni alan açmak istemesine.
Ülkemizin siyonist veya ABD ordusuyla işgal edilmesine gerek kalmayacak şekilde, top yekûn çok uluslu şirketlerin işgalinde olduğunu, boykot edilmesi gereken ürünlerin listesi, çok açık bir şekilde göstermiştir.
Aslında bu durum ülkemiz için yeni bir şey değil.
Yerli malı dediğimiz pek çok ürün, gâvurun malı olmuş.
Bizim dediğimiz firmaların çoğunun, yahudilere veya yahudi destekçilerine satılmış olduğu ortaya çıktı.
Bunun nedeni, ülke insanı olarak “rantı seven” bir toplum olmamızdır.
Biz bir şirketi kurup büyütünce, yabancının kısa vadede teklif ettiği ranta aldanıp şirketleri hemen satıyoruz.
Bizim millete çalışmadan faiz, dolar veya altın aracılığıyla gelir elde etmek daha kolay geliyor.,
Kolay ve ayağa kadar gelen hazır kazanç elde etmek için, neredeyse namusunu bile satacak hale geldi insanlar.
Hal böyle olunca, tam olarak olmasa bile bir boykot söz konusu olduğunda, bütün yerli firmalar siyonist lobilerce satın alındığı için, boykot etmek için bize ancak kuru ekmek ve önceden almadığımız kalitesiz dediğimiz mallar kalıyor.
Çünkü saldırgan kapitalist yabancı sermaye, yapısı gereği milletimizin başarılı olmanı istemediği için, biraz olsun sivrilen bir işletmeyi akıl almaz tekliflerle satın almak suretiyle piyasayı sürekli olarak elinde tutarak, kazandığı sermayeyi kendi ülkesine aktarıyor.
Sadece ticaret ve sanayide değil, ülkenin tarım ve hayvancılığı da “Hayim Nahum planı” gereği bilinçli olarak bitiriliyor.
Tarım ve hayvancılık alanında da üretim ve mülkiyet sahibi olmak zorlaştırılıp üretim yapılamaz hale getirilip, yine küresel çaptaki bir kaç firmanın eline bırakılarak, ülke insanı bu şirketlerde karın tokluğuna ırgat olarak köle gibi çalıştırılmaya çalışılıyor.
Elin gavuru hedeflerine koşar adım ilerliyorken, bizler sadece kısa dönem karını düşünerek, elimizdeki verimli süt sığırlarını bile kesime göndermekten kurtulamıyoruz.
Yabancı sermaye gelecek düşüncesiyle tüm kapılar açılınca kısa bir süre sonra Türkiye’nin her yerinde onlar olacak ve onları zenginleştirmeye gösterdiğimiz çaba karşılığında bu gidişle köyümüzde ve kentimizde bizlere kapıyı gösterecekler.
Sonuçta ise, bizim memlekette eski zenginlerin bu günkü torunları, elin gâvurunun yanında ırgat olmak için sıraya girecekler.
Bunun adı yabancı sermayeyi teşvik falan olamaz.
Olsa olsa “Yeni Dünya kölelik Düzeni “ olur.
FARKINDA MIYIZ?
“Yeni dünya Düzeni” adı altında geçmişte karşı çıktığımız ne varsa şimdilerde normalimiz olmaya başladı.
Küresel iblislerin “Yeni dünya Düzeni” karşı bir an evvel aklımızı başımıza alıp karşı tedbirler üretemezsek, “Akıllı Şehirler” adı altında aklımızı alacaklar.
Ülkemiz BM direktiflerine karşı kendi tarihi ve milli değerlerine uygun şuurla hareket etmezse, Lucifer ‘in şeytanları “Rezerv Alan” adı altında başta deprem bölgesindeki şehirler olmak üzere Güney ve Güneydoğu Anadolu bölgesine el koymaya kalkışacaktır.
Yeni dünya düzeni için kendi adamlarımız tarafından çok kolay kandırılıyor ve tuzaklara düşüyoruz.
Sonumuz hayrolsun inşaallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.