Umutlar
Tutkularımız ne kadar çok ve çeşitlidir.
Bütün zaman dilimlerine yayılır neredeyse. Çocukluk, gençlik, ihtiyarlık…
Arzın kuvvetlerinin bir çekimi, cazibesi, hayatın albenisi olacaktır elbette.
Günler sürpriz getirecek; inişler çıkışlar yokuş ve doğuşlarla hayat sürüklenecektir.
Hayallerimizin mekânıdır bir de bu sihirli dünya.
Toprağa ektiklerimiz, yeşertmeye çalıştığımız hülyalarımız, umutlarımız ve her gün farklı şekilde karşılaştığımız son/uçlar, sırlar, yazgılar.
Halbuki önceki kuvvetine, nostaljik eski zamanlara, bütün gücüyle peşinden koştuklarımıza, taptıklarımıza baktığımızda.. eşyadan insana eski sevgi(li)leri, meftuniyetleri canlandırmaya, yaşatmaya çalıştığımızda ne kadar fazla sukut-u hayalle karşılaşırız.
Ömrümüz boyunca yonttuğumuz Altın buzağılar birden tenekeye dönüşür; “memleketim, yurdum yuvam”, diye tanımladığımız biricik aşklar harabeye...
Zamanın kılıcı habire keser, törpüler, siler süpürür, sam yelleri önünde alıp götürür.
Yaş, tecrübe, şartlar bir an göz önüne alınmasa da; eski tutku ateşi, neye çevrilirse çevrilsin, kısa zamanda sönecektir.
Muhtemelen ya biz, ya çevremiz; his/ eğilim, yapıştıklarımızı gülünç, anlamsız veya zamansız bulacaktır.
Bir türlü eski tat yakalanmaz; uğraşılıp durulacaktır.
Bu yüzden hep maziyi kurcalar, hatıraların yakasını paçasını çekiştirir, üzerine rüyalarımızın parlak elbiselerini giydiririz. Lâkin bir süre sonra düşler de kandırmaz avutmaz.
Ömrümüz gibi gelip gider her şey. Bin bir heves uyanıp, peşinde sürüklese de, sonra bir bir geride kalır.
Bir zevale, sona, tükenişe evrilir. Dünya zevkleri, oyun(cak)ları geçicidir.
Bu sahnede; benliği dengelemek, zapturapt altına almaksa ne kadar zordur.
Fıtratımızdaki özlem, adını tam koyamadığımız, neye benzediğini tam bilemediğimiz arayışlarımız; herhalde ölümsüze, kesin(tisiz)liğe, ana ilkeyedir.
Hâlbuki temayülümüz altın buzağılaradır. O sebeple, kalp bir türlü mutmain olmaz, hasretler içinde yanar.
Şartların, eldeki göreceli bilginin, tecrübenin değişkenliğiyle; belki de yönsüz karmakarışık, oradan oraya döner dolaşır dururuz.
Asıl donatılacak olan, “cevherli” altın kalplerdir unuturuz.
Ölçüsüz, hadsiz bağ(lantı)larımızla nice sıkıntılar, açılar çekeceğizdir.
…
Fakat.. bütün hikâyeye, bir başka pencereden baktığımızda, yaratılış ne muhteşem, muazzam gelir.
Hilkat, hayır şer, sevgi kuvveti, mücadele, rehberler, azim, şevk, şifa, ölüm, ilim, kulluğa sığışan aşk, tüm kelimeler.
Hepsi manalı, hiç biri boş değil; bir Bütünün parçası, hepsi bizim için.
Önemli olan davranışlarımızı ayarlamak, zekâyı hayra kullanmak, oyuncak buzağıları kırabilmek…
Aczimizi de severiz, ya da “severler”.
Zayıf, günahkâr ve nankörüzdür herhalde, bilirler.
Ama KAPI tekdir, hiç kapanmaz ve samimi tövbeleri, nedametleri bekler.
Bazen suçlu lâkin mahcup başımız, bir çocuk gibi okşanır, aşılanır; teselli ediliriz. Bağışlanmayı dileriz.
Bu durum, ümit ve inşirah, hatta sürur verir.
Gayret kemerini kuşanır ve muhabbete sarılırız, yeniden başlarız.
Ebedî Olana; zeval bulmayacak dünyaya koşarız…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.