Üç anekdot
Konstantiniyye seferine çıkmadan önce II. Mehmet halkın durumunu teftiş için tebdili kıyafetle vezirini de yanına alır ve arastada bir dükkana girer. II. Mehmet:
''Sabun var mı?'' diye sorar ve ardından zeytin, bal, yağ da alacağını söyler. Dükkan sahibi sabunu getirir ve kendisinin ilk siftahı yaptığını diğerlerini de yan taraftan almasını onların henüz siftah yapmadıklarını söyler. II. Mehmet yan taraftaki ikinci dükkana girer, yine aynı şekilde sorar, ikinci dükkan sahibi de ilk dükkan sahibinin verdiği yanıtı verir. Bu 5 dükkan boyunca böyle devam eder gider. II. Mehmet o zaman vezirine:
''Arkamda böyle bir halk varken değil Bizans dünya bile fethedilir'' diyerek Konstantiniyye seferine çıkmaya karar verir. (İstanbul, Trabzon vs. yerler fethedilir) ve II. Mehmet Fatih ünvanıyla beraber Peygamber Efendimizin, ''O ne güzel komutan...'' diye hadiste bahsettiği şerefe mazhar olur.
Yavuz Sultan Selim Mısır Seferine çıkınca Ordu-yı Humâyûn şimdiki Gebze yakınlarından geçerken, her yer bağlık-bahçeliktir.
Sultan Selîm Han'ın içinden şöyle bir düşünce geçer:
''Acabâ askerlerim, sahibinden müsâadesiz üzüm ve elma koparıp yediler mi?!..''
Sonra yeniçeri ağasını huzûruna çağırıp:
“Ağa fermânımdır; Bütün yeniçeri, sipâhî ve azap askerlerimin heybeleri yoklansın! Heybesinde bir elma veya üzüm salkımı çıkan asker olursa, derhâl huzûruma getirilsin!” diye emir verir.
Yeniçeri ağası, derhal heybeleri araştırır, daha sonra Sultân’ın huzûruna gelerek:
''Sultânım koparılmış hiçbir elma ve üzüm ve meyve izine rastlamadık!..” der.
Yavuz Sultan Selim, bu habere çok sevinir ve ellerini açarak:
''Allâh’ım! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun! Bana haram yemeyen bir ordu ihsân eyledin!..'' duâsını ettikten sonra ağaya:
''Şâyet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı, Mısır seferinden vazgeçerdim. Çünkü, haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!.'' der.
Yavuz bu güzel hâli neticesinde ilâhî nusret ve inâyet tecellîleriyle birlikte Halife olarak dönmüştür Mısır seferinden.
Benzer bir hadise de Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşanmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman Avrupa Seferine çıkarken Ordu-yı Humâyûn Hrıstiyan köylerinden birinde yine üzüm bağlarının olduğu bir yerden geçer. Askerlerden biri dayanamaz ve bir salkım üzüm kopartır ve asma dalına üzümün fiyatının üzerinde bir keseyle karşılığını bırakır.
Ordu mola vermişken Hrıstiyan köylü koşarak gelir ve Sultan'ı görmek istediğini söyler. Israrlara dayanamayan komutanlar köylüyü sultanın huzuruna çıkartırlar.
Köylü durumu Sultana arz edince Kanuni Sultan Süleyman derhal o askeri huzura çağırır ve hadiseyi ondan da dinledikten sonra geri gönderilmesini emreder.
Köylü şaşkın, ''Ben bu askerin mükafatlandırılması için gelmiştim, siz onu niye cezalandırdınız?'' dediği vakit Kanuni Sultan Süleyman:
''Sahibinden izin almadan kopartılmış kursağında haram lokma bulunan bir askerle zafer kazanılmaz. Bunun için ordudan attım. Eğer aldığı üzümün parasını bırakmamış olsaydı, bu ordu ''zalimler ordusu'' diye anılacaktı ve o asker zalimlerden olurdu. İşte o zaman kellesini bile zor kurtarırdı…'' der.
Bu ve buna benzer pek çok hadiseler yaşanmıştır çağlar boyu şanlı Osmanlı İmparatorluğu’nda.
Padişahlar, ordu ve halk kul hakkına dikkat ettiği gibi kardeşinin hakkını hep kendisinden önce tutuyordu.
Ne zaman batılılaşma ile birlike İslami hassasiyetlerden uzaklaşma meydana gelmiş, akabinde 'Kul Hakkı', 'Kardeş Hakkı' gözden çıkartılmış işte o vakit gerileme ve düşüşler yaşanmaya başlamıştır.
İlay-ı Kelimetullah uğruna asırlar boyu seferden serefe koşan padişahlar kimsenin hakkını yememeye, yedirtmemeye özen göstermişlerdir.
Bu hassasiyet sadece sefer dönemlerinde olmuyordu elbette.
Halkı birbirine yardım ederken bile hassas davran bir medeniyettir Osmanlı.
“Sadaka Taşları'' vardır o dönemlerde. halkın birbirine güven ve birbirine ne kadar sıkı bağlı olduğunun göstergesidir o taşlar. Günümüzün taşlaşmış kalplerine inat bulunurmuş merkezlerde.
Sadaka Taşları Osmanlı’da, derdini kimseye anlatamayan garip guraba, fakir fukara için oluşturulmuş
Fakirin onurunu zedelememek için zenginlerin gizlice para bıraktığı bu taşlardan fakir de kimsenin görmediği gece vakitlerinde gelir ve sadece ihtiyacı olan kadarını aldığı taşlar bunlar.
İşte Osmanlı Devleti ve tebası böyle yaşamıştır tarihte.
Herkes herkesin hakkını korumaya dikkat etmeye çalışmış.
Tarihteki zaferler hiç bir zaman durduk yere gelmemiştir. Bu zaferler kul hakkına riayet, kardeş hakkını gözetme, fedakarlık azmin, kararlılık, inanç ve İslam'ı yaşamaya çalışmakla kazanılmıştır.
Devlet ve Millet olarak zulme boyun eğmeyen, zalimin karşısında ve mazlumun yanında oluşuyla asırlar boyu kalındı tarih sahnesinde.
Yaşanabilir Bir Türkiye için
Yeniden Büyük Türkiye için
Yeni Bir Dünya için, birbirine sıkı sıkıya bağlı, birbirinin hakkına dokunmayan ve koruyan, birbirine güvenen, birbirinin ayağını kaydırmayan, birbirinin makamına mevkisine göz dikmeyen... yeniden böyle bir millet oluşturabilirse o zaman yeni zaferler de gelecektir ardından.
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.