Tik tak zikzak
Bir yerli ve milli tartışmasıdır gidiyor.
Mezkûr şahıslar, gruplar, gerçekten “Fetöcü, terörist” filansa, birden nasıl “yerli, millî” payesini aldılar, hücumlar bıçakla kesildi, şaşılacak şey. Yok, eğer hakikaten “yerli ve milli” idilerse; mahut suçlamalar, ithamlar felâket sayılır.
Bu kadar kolay olmamalı. Yeterli delil toplanmadan, delilsiz ispatsız, karalamalar yapılmamalı.
Meselem siyaset, şu veya bu parti değil; ama hapse girmese bile kısa zamanda tamamen değişecek bu söylemlerle, büyük zıtlıklar, eski- yeni sözler arasındaki uçurumlar sayesinde kişilerin hayatı kayıyor, aforoz ediliyor, itibar kaybına uğrayıp, aileleri de nasibini alıyor, gelecekleri mahvoluyor.
Büyük ve ulvî (!) yalanlar zamanı mı şimdi? Sözlerle birlikte suret ve siret de mi değişiyor?
Kurduğumuz cümleler, savurduğumuz iddialar çarpıcı, saldırgan, tam anlamıyla muhatabı, hedef aldıklarımızı vurucu. Tam aksini sarf ederken de, fikirlerimiz yargılarımız ters yönden aynı çarpıcılıkta, şiddette.
Nerden nereye geliyoruz. Ne kadar çabuk. Çocuk oyunu gibi, bir nevi sek sek… Bir sağa, bir sola, öne arkaya, hoopp geriye. Genellikle şişirilince havaya!
Dön baba dön! Milletin başı dönüp, içi bulanıyor, kimileri kusuyor; beyzadelerin kafaları gayet zinde ve memleket (!) dertleriyle meşgul yerinde duruyor.
Mütemadiyen zikzak çizer, iniş çıkışları yaparken ne kadar da rahatız, içimiz müsterih, gönlümüz geniş, vicdanımız temiz.
Bu kadar keyfî, sorumsuz, hesapsız kitapsız(kanunsuz) olabilirken; hangi inanç, dava bize duruşumuz, vaziyetimiz hakkındaki doğruluk, haklılık teminatını, onayını verebilir. “Adımlarınız sağlamdır” diyebilir.
Hele bir kere manevî kıymetleri de önceliyor, din, vatan millet, büyük davaların sözcülüğünü yapıyor, söylediklerinizi bayraklaştırıyor ve onlara bir takım mukaddesleri yapıştırıyorsanız; daha dikkatli, duygusallığa, aşırılığa prim vermeden, öze yerleştirerek meydana çıkmanız gerekmez mi?
Ananevî değerlerimiz içinde de olan, teenni, irfan, itidal, dikkat, rikkat, mümin feraseti, istişare, süzgeçten geçirilmiş düşünce ve eylemlerin devreye girmesi icap etmez mi?
Meseleye bu şekilde bakınca; kutsal, politikaya göre şekillenen, bizatihi kendiyle irtibatı kalmayan, günün ayarlarına bağlı geçici, gelişigüzel kullanılan bir araç mesabesine iniyor.
Örneksiniz, öncüsünüz ve çok tehlikeli bir gidişte, değerleriniz, rehber ve pusulanız habire değişiyor. Ya da diğerini tekzip edip, siliyor.
Parti pırtı, sadık tebaalar(!) artık hayat ve siyaset tarzı haline gelmiş, bu zikzakları kaldırır, hoş görebilir ama genç nesiller anlayıp, kabullenebilir mi? Yoksa davalar ve müntesiplerini acaba “kirli, geçersiz, hükümsüz” mü sayar?
Ya, Allah’a karşı da şahsımızı mesul addediyorsak, nasıl bu kadar pervasız, cüretkâr, başına buyruk olabiliriz.
…
Vakti zamanı(!) gelince, tik tak zikzak.. Zikzak…
Fakat zaman da ne çabuk geçiyor, arkadaşlar, vatandaşlar!
Daha dumanı üstünde; 2 gün, 3 ay geçmişti feşmekanlara pata küte, güm güm ateş edeli.
“Düşmanız dostuz yabancıyız kardaşız, seni sevgili(!) hain lâin” diyeli!
Ve şimdi barış çubuğunu tüttürürken.
Keyfim yerinde yine, pusuda beklerken.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.