Testereler ve maskeler
Her gün yaşadığımız hayatı öldürüyoruz azar azar. Güzel bir şeyler katmadan, filizlendirmeden. Umursamaz, dertsiz yaşamak, öylece geçip gidivermek ekserimizin hedefi.
Belki inanç, ibadet hayaletleri, suretleri… Yüreğimize değmediği. Başımızın gerçek anlamda Huzur’da eğilmediği.
Nasıl yakıştırdı kendine böyle bir eylemi; 1 gün öncesinden vahşi bir zevkle ilan etti, uğursuz saatleri sabırsızlıkla bekledi, istikbalini hangi yüzle kurban etti.
Rize'deki, lisede ders sırasında arkadaşını boynundan bıçaklayarak ağır yaralanmasına ve ölümüne sebep olan, ardından bıçakla kendi boğazını kesen öğrenci olayını çoğumuz duyduk.
Olayın faili korku filmi serisi Testere bağımlısı olup, Türkiye'de 2 bin üyesi bulunan gizli bir Satanist örgütüne mensupmuş.
Memleket ahvaline bakınca acaba teşkilat mensubu olmasak da, envaı türlü gizli iblislerimiz mi var diye düşünüyorum.
Genç katil, yüzüne, Testere karakterinin maskesini takıyormuş.
Ya bizim taktığımız maskeler. İnsanlık, adamlık, dindarlık, uygarlık maskeleri. İyi aile babası, yılın öğretmeni, örnek kadın, taçlı kılavuz, övünülecek genç.
Kimse ilmiyle, geleneğiyle, kültürüyle, mukaddesatıyla amel etmiyor. Suç artışlarına, kokuşmaya bakılırsa demek ki tümü satıhta kalıyor.
Hepsi menfur bir şekilde bitmese de, şiddet her yanımızı sarmış durumda.
Tepeden aşağılara, çeşitli ağızlardan, türlü biçimde, mektepte, sokakta, sanatta edebiyatta, her alanda şiddet güzellemeleri görülüyor.
“Gerekirse silah kullanırız” gibi aşikâr rastgele sözler ediliyor, her düşmanı / muhalifi / rakibi, uygun gördüğü kişiyi susturma yok etme, sindirme gibi, ezici usuller gündeme getiriliyor.
Tehdit, korku salma, silahla yol(!) gösterme, insanı aşağılama hepsi mevcut. İnternetten bile silah alındığı ifade ediliyor.
Diğer taraftan; uyuşturucu bağımlılığı, hesapsız sapkınlık, çözümü saldırganlıkta bulma; Allah’a kutsala başkaldırı değil mi?
Kahramanların pastadan heykelini yaparak, yenilecek nesnelere dönüştürenler (Tanrı’nı ye, Kutsal Kitab’ını ye, Türkiye’yi bayrağını ye!); şehitlik, inanç kavramlarını da gülünçleştirip hazmettirmiyor, dışarı atmıyor mu?
Yüzlerce yıllık algılarımıza, geleneğimize karşı bir gövde ve şiddet gösterisinin hâlâ farkında değil miyiz?
Şiddet, gazap, kin, isyan hep iç içe, birbiriyle paralel giden, birbirini tetikleyen, üreten durumlar.
Çalma, hırsızlık sadece maddî değil asıl ruhtan çalınanlardır, kalbe zulümdür şüphesiz.
Ahlaki bozukluk, cezalandırma duygusu; mutlak hâkim, aktör, başkasının hayatında söz sahibi olma; bir çeşit firavunî hazzı tetiklemiyor mu?
Hayali, fikri kaplayanın ve sürekli tekrarlanan kötülük, başkasına zarar verme, mahvetme arzusunun, her şeyi oyun görme zevkinin; bir gün “uygulama” tutkusuna, şer planına dönüşmeyeceğinden, dökülüp, yayılmayacağından emin miyiz?
Sessizlik gibi görünse, altı çizilmese de; merhametsizlik, gaddarlık da manevî ölüm sayılmaz mı?
Bu çocuk neyle beslendi ki, birdenbire katil kimliğine büründü. İnsan (ömrü) ona, neden böyle ucuz göründü?
Bu kadar kolay geçiş nasıl sağlandı. Sevgisizlik, nefret tohumlarını böylesine kim ekti. Hangi kafa yapısının eseriydi?
Kabil ruhu niçin yükseldi. “Doğru yaşamak” neden önemsizleşti?
“Ölmeden evvel ölünüz” düsturunu; âdeta “Ölmeden evvel öldürünüz”, “Ölmeden önce yapılacak 10 şey” listesine sokan dürtü, yol gösteriş neydi?
Kendinden o denli memnun, egosu şişkin, kötülüğe razı kişiler Halik’ı gerçekten bilip, dua edebilir miydi? Müslüman neredeydi?
Bir filmdeki uç sahneler, uçuk senaryo değil bunlar. Normal(!), gündelik hayatımızdaki olağan işler.
Ruhumuzun kanı neden dökülüyor. Bu ne mene bir kaybediş; nasıl bir karanlık ve cehalettir. Nice perişan, sefil hikâyelerdir.
Neyin mahrumu, yoksuluyuz?
Nasıl bir yeni Türkiye ve yeni ruh bekliyor bizi.
Maskesiz cevaplar bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.