Tesbih
Geçenlerde ilginç bir haber vardı. “Cumhurbaşkanının silueti işlenmiş tesbihler imal edilmiş ve rağbetteymiş”.
Bütün Kâinatın Allah’ı tesbih ettiğine inanıyoruz. Tesbih kavramı apayrı bir konu.
Tesbih de sıradan bir nesne değil. Farklı kullanım şekilleri olabilir, değişik milletlerde görülebilir ama bizim için genelde Cenab-ı Hakk’ı andığımız; İlahî İsimleri çektiğimiz bir bağlantı unsuru, derin anlamlar içeriyor.
İbadet incelik, dikkat isteyen, hassas bir mevzuu. Halimize yansımadığı, bir takım arızaların olduğu, umumiyetle şekilde kaldığı da ortada. Şimdi, yeni sakıncalar ekliyoruz mevcut duruma.
Tesbihle Allah Teâlâ’yı noksan sıfatlardan tenzih ediyoruz, ululuyoruz. Allah’ı anmak, manevî iletişim kurmak için kullandığımız bir vesileye, dua vasıtasına; bir fani (övgüsü, sevgisi) yerleştiriliyor.
Lâkin Kutsala saygı duymak lazım. Kötü bir çığır açılmasından korkarım. Bazı şeyler yıkılırsa, ardı arkası gelir diye endişelenirim.
Takı, alelade incik boncuk, “Hürrem yüzüğü” değil bunlar. Bir ağırlığı, manası, bir adabı; belli kültürümüz, geleneğimiz var. Umumiyetle de, ibadet boyutuyla, “namaz tesbihi” olarak ele alınıyor.
Yarın herkes her çeşit tesbihe; kendi kahramanını, seçtiğini, beğenilen sanatçıların imajını, başka resimler koymak isterse, tesbihler şekilden şekile, kılıktan kılığa girerse, ne olacak?
Söz gelişi çocuklarımız yararına(!) alıştırmak için; üzerine bebek, tüfek, resim dizileri kondurulmuş tesbihler. Oyuncak (kılınmış) tesbihler.
Yeni keşifler(!) icatlar(!) bizi bekliyor. Maksat, memleket hayır görsün.
Bir noktadan sonra iş menfaate, ticarete varacak.
Seccadelerin üzerine kıble yerine, dilimin varmadığı başka yerlere, ölümlü insanlar işlenirse mesela, olay nereye ulaşacak.
“İkinci peygamber gibidir, dokunmak ibadettir vs.” çok yakışıksız sözler söylendi başkan hakkında, sevgi amaçlı veya başka gerekçelerle.
Demek ki Türkiye pek fazla ölçüsüzlüğün, densizlik ve çılgınlığın beklenebileceği, mümkün sayıldığı bir ülke haline geldi.
Maazallah, din adına, dava ülkü namına bir giriş yaparsınız; (yoldan, baştan) nasıl çıkacağınız belli olmaz.
Politik suretler, dünyevî şekiller karışmamalı, ibadet boyutuna. Kutsal küçültülmemeli.
İyisi kötüsü, sahtesi gerçeği araştırılmadan; Yunus Mevlâna gibi tasavvuf temsilcilerine karşı çıkan, “Cenab-ı Hak’la aramıza aracı sokmayın, şirktir” diyenler, bidat tespitçileri, rabıta aleyhtarları, ikide bir “suret yasaklarına” değinenler; seçimlerde farklı oy beyan edenleri kolayca Cehenneme doldurup taşıran denetçiler nereye gitti.
O titizlenmeler, hassasiyetler, anlı şanlı dini bütünler; insanların geçmişine geleceğine, öte dünyaya hükmedenler… Mesele siyaset olunca mı mubahlaşıyor, yakışıyor.
İnsan neyi çektiğini, kime ibadet ettiğini bile karıştırır. İsimler, fikirler, zikirler değişir; karmakarışık, bulamaç haline gelir.
Şuur altı, aşırı yüceltir; kalbi dağıtır, bambaşka taraflara yöneltir. Gönle dünya, siyasi veya farklı figürleriyle, bütün saltanatıyla kurulur.
Ayrıca liderlere, Kıvanç Tatlıtuğ, Burak Özçivit muamelesi de çekmemek gerekir. Sıradan bir makam değil o.
Uluorta, her yere, her şeye ismi resmi cismi konmamalı. Üstelik ihtiyaç var mıdır?
Aşırılıktan kaçsak; sevgilerimizi ilgimizi başka türlü ifade etsek ne olur.
Göstermelik işlerle değil; bu ülkeye, kültüre, medeniyetimize samimi, ihlaslı hizmetlerde bulunsak.
“Allah’ın hakkı Allah’a…” diye baş koysak.
Din herhalde oyuncak değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.