Tehlikenin farkında mıyız?
Yıllarca önce seküler laik kesimlerin öncülüğünde Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştı boyalı basın gazetelerde.
Hemen her gün ya aşağılayıcı bir karikatür ya da bir resim yayınlayıp altına üstüne “Tehlikenin Farkında mıyız” yazıyorlardı.
Gazetelerin köşe yazarları zaten emir komuta zinciri içinde bu işi hiç gündemden düşürmemeye niyetli idiler.
Müslümanları aşağılama görevlerinde emirleri sadece sahiplerinden almadıkları açık idi.
Esasında hiç birisi ne mektepli ne de alaylı denilen gazeteciydi.
Kimi ihtilalcilik iddiası ile askeri okuldan atılmıştı kimi okuduğu okulu bitiremeyip bir sığınacak patron bulmuştu kendine.
Aşağılama ve hakaretin bini bir para idi o günlerde.
Aşağılanan Müslümanlar mı?
Ya bakıp geçtiler geçmiş dönemlerde her zamanki gibi.
Ya da sadece buğz edebildiler o günkü ruh halleriyle.
Ama asla kendilerini aşağılayanların oluşturduğu tehlikenin farkına varamadılar.
Müslümanların 1400 yıllık hükümlerinin kaldırılmasının gerektiğini söyleyenleri de fark edemediler bu aralıkta.
Sonuçta önce 12 Eylül, sonra da 28 Şubat zulmüne maruz kaldılar.
Aradaki kolaylık dönemlerinde rahatlarından vazgeçemedikleri için tarih birden fazla kez tekerrür etti.
Şimdilerde yine 15 yıllık bir kolaylık ve rahatlama döneminde olduklarının farkına varıp dini hayattaki çalışmalarında yeteri kadar ihtimam göstermeyen Müslümanlar bir kez daha aynı delikten ısırılacak gibi gözüküyor.
Geçen haftada başlayan ve bir süre daha devam edecek gibi gözüken tartışmalar ve açıklamalar bunu açık seçik ortaya koymaktadır.
Özellikle Cumhurbaşkanının yüksek perdeden Diyanet ve İlahiyat dışında gördüğü hocalara verdiği ayardan sonra kendilerine durumdan vazife çıkaran bir takım çevreler mal bulmuş mağribi gibi saldırıya geçmişlerdir.
Aslın Cumhurbaşkanının Hz. Peygamberimizin (sav) sahih Sünnet ve Hadisleri ile ilgili bir önceki açıklamasından sonra dilleri boğazlarına kaçan bu çevrelerin böyle bir fırsat kolladıklarını Müslümanlar her zamanki umursamazlıkları neticesinde fark edemediler.
Müslümanların dini güncellemek talebi yerine kendilerini güncellememelerinin neticesi olarak pusuda bekleyen çağdaş Lutherler, gün geldi edasıyla ortaya çıktılar ve gerçek yüzlerini gösterdiler.
Tabir caiz ise kendini güncelleyen yerli ve yabancı oryantalistler şimdilerde Müslümanların inanç esaslarını ve 1400 yıllık kabullerini güncellemek istiyor.
Hem de diğer dinlerin mensuplarından daha düşmanca bir tavırla.
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın güncelleme istedikleri kadın erkek halveti konusunda Müslümanları önce ''Beyni bel atından başka şey düşünmüyor'' diye suçladıkları yetmiyormuş gibi şimdilerde konuyu “dört erkek asansöre bindik, hiç birimizin aklına kötü düşünce (cinsellik) gelmedi, bir kadın ile bir erkek yalnız binince niye gelsin?” deme noktasına getirdiler.
Kafaya bak, kafaya mı demek gerekiyor?
Yoksa bu kafa, o kafa mı demek gerekiyor?
İslam adına hiçbir müktesebatları olmayan kişilerden Dört erkek asansöre binmişler ama hiç birinin aklına birbirleriyle ilgili olarak cinsellik gelmemiş
Tehlikeyi fark edebildiniz mi acaba?
Çünkü yıllarını İslam dini için harcamış gerçek Âlimleri “merdiven altı” ifadesiyle suçlayarak İslam’ın anlatılmasını Engellerseniz, şimdilerde olduğu gibi dinle diyanetle hiç bir alakası olmayanlara söz hakkı vererek dini kendi heva ve heveslerine göre güncellemelerine sebep olmuş olursunuz.
Peki, bu şartlarda modern Martin Lutherler eliyle güncellenen dinin adı İslam olur mu?
Daha başka bir uyarıya gerek var mı?
Bir daha soralım:
Tehlikeyi fark edebildiniz mi acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.