Sezai Karakoç Kokusu
Monna Rosa için ağladım. Tuhaf bir şeydi, bir dolma hissi, acayip bir özlem…
Büyük sanatkârların; esirî bir havayı kuşatan, ruhları avuçlarında tutan, eserlerine hapsederken, ardındaki büyüklüğü ve derinlikleri de işaret ederek.. bir ruh istiklâline ve izleyiciliğine davet eden.. efsunkâr cazibeleri, kudretleriyle de ilgiliydi sanıyorum.
Zapt eden, rapteden bir güç… İlham veren, kesintisiz akış, kalbe munis dokunuşlar, bir mânâ hareketindeki ruhî yağmalar, düzen/ oyun bozanlar…
“Elim sende! Elim sende!”
Müşfik bir kollanış ve müthiş bir kanatlanışla sizi bağrına basan; özel bir iç yağmurunun heyecanlı damlaları ve sırlı huzmeleridir dökülmeye başlayan.
Ki; yumuşak ama sezdirici bir iç hararet, kalbinizdeki tortuları yakar; gönlünüzden ilk “muhabbet kafilesi” kalkar.
Sezai Karakoç’un özge sesi; sizi serinleten enginlere sevk eden. Yeni altüst oluşlar, çağlayışlarla devindiren, peyk sermestliğiyle döndüren.
Bütün işlerinizin önüne geçen, tatlı bir mecburiyet, zevkli bir memuriyet…
Açık net bariz bir nüfuz. Ayrılmak istemeyeceğiniz…
Yaşadığınız dünyadan sizi derhal çekerek, bir atmosferden ayrılmanıza izin vermeyen, eserleriyle başlayan dağılan mayalanan bir kuvvet. Karakoç gerçekliği…
Mukayese ettiğimizde, karşılaştığınız.. küllî, çok yönlü bir tesir sahası. Karakoç öncülüğünün aynel yakin hissettiren. Ki bağışlayan, merhamet eden.
“Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza”
“Karakoç zamanları”… Sesinizi, beninizi hazmetmeseniz de yuttuğunuz, unuttuğunuz, avuttuğunuz…
Ve sizi aguşuna alıp besleyen, terbiye eden.. Ve dağıtıp toplayıveren.. Ve dahi sonra salıveren…
O gönül ki, semayı, yekpâre bir zamanı, hayatı kuşatan, bir yol üstü yolun ve asîl yolcusunun mücerret soylu mekânı; harice dâhile taşan yapılanan…
Sizi orada konuk ediyor Benden içeru ben de.. dünya içre dünyada.
Kalp damarlarınızda S… İlerisine, gönlü de aşırıp sürükleyen, hükmeden.
İçim dışım, sağım solum K….
Sokağa çıkıyor, geziyor tozuyorsunuz. Havadan Sezai Karakoç düşüyor.
İnsanlarda Sezai bakışı. Dudaklarda Naatlar, Leyla İle Mecnunlar, Taha’lar… Kalbinizi üfleyip geçen bir Hızır’ın Diriliş türküleri. Hür nefeslerin gürlüğü.
Çocuksunuz, elini tutuyorsunuz; paltosunun eteklerine sokuluyorsunuz. Gamlısınız korkuyorsunuz.
Sizi, görünmez kalabalıkları omzuna bindiriyor ve “ağırlıkları” kuşça taşıyor.
Sırtında uyuyorsunuz. Rahatlıyor, ümitvar, bir özge âlemin seslerine kulak veriyorsunuz.
…
“Ay insanı reddetti. ‘Git’ dedi, mazideki aylardan, takvim aylarından bir şeyler hecelemeye çalış. Seni hiç değişmemiş görüyorum insanoğlu. Bir parça değiş artık. Çağlar içinde bazı yüce duygularına beni de kattın. Peygamber okşayışı bağrımı bir baştan bir başa aşkla yaktı. Bakarsan o izi görebilirsin. O izi gör ve değiş insanoğlu. Bir mucizenin içinden bana bak ve bir daha gelirsen, değişmiş olarak gel.’ Dedi ay, sonra sustu.” (Sezai Karakoç, Kıyamet Aşısı, Diriliş Yayınları, 2005, sf. 97)
Yıllar öncesinin makaralı teybinde küçük bir kız sesi… Çok uzaklardan geliyor, dokunaklı, fakat ürpertiyor.
Sezai Karakoç’un “Sütun” kitabından Ay Diyaloğunu okumaya çalışmış…
Kitap babasının. Hoşuna gitse de, pek anladığını sanmıyorum. Neden o yazıyı seçmiş, meçhul.
Sezdiği bir âhenk ve mânâ sarışı var belki. Belki de aydede onunla konuşmuştur; yahut o.. sık sık ay gezgini olan, bir hayalci ve münzevidir. Ki bu defa ay ve seçkin şairi, kıza misafir gelmiştir.
İçimdeki kitapta, zarif bir şairin şiirli çizgileri, inci dizileri vardı; bazen sayfalar boyu süren, ona yapışmamı dileyen, sonra alıp başın(m)ı aya götüren…
Konuşmalıyım, Konuşacağız. Konuştururlar. (…)
Kayıtsız şartsız “Sezai Büyüsü”… Tam onikiden, hedeften. Gökkuşağı zevklerinden.
Göğsümde, bir başka ses yerleşen. Benim değil, sarhoş bulutlara karışmış, yağışlı.
Bakışlarım; nesneler, eşya içindeki şifreli bir “Ay”ı arıyor sürekli. İç bakışlar ona ayarlı, varışlı.
Bir yel geziniyor aramızda fizikten öteli. Bir koku, “öte yollu”.. terelli.
Yüce ruhlara bakarak konuşmayı diliyorum, mor hayalli, cüretli.
Sapkınım, günahkârım.. beden layüsel(!) kirli.
Halbuki ruh dikilmiş.. ıslak ve sivri.
Hüzeyme Yeşim Koçak, Edibane Süzü(lü)şler
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.