Seç beğen oy at
Bir seçim sürecinin daha sonuna yaklaştık. 31 Mart seçimlerine çok az bir süre kaldı. Her türlü provokasyonlara rağmen bu seçim dönemini de kazasız-belasız hayırlısı ile bitirmek en büyük dileğimiz.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ender görülen bir dönem yaşıyoruz. Yerel seçimler yapıyoruz ancak, ne hikmetse mahalli seçimlerinden ziyade adeta Türkiye var olacak ya da yok olacak gibi bir sürece itilerek sanki bir 'beka' sorunu varmış algısı oluşturulmak için uğraşılıyor. Halkın bir nevi gözü korkutulmaya çalışılıyor.
Hakîkaten de bir beka sorunumuz var mıdır?
2700 yıllık Türk Ordusu düşünüldüğünde böyle bir sorunun olup olmadığını milletimizin yüksek izanına bırakıyoruz.
Gelelim yerel seçimlere...
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu tarihte nüfusun % 80'i köylerde, kırsalda yaşamaktaydı. Daha ziyade tarım ve hayvancılık ülkesi olmamız hasebiyle nüfus yoğunluğu bölgeler açısından genelde dengeli bir şekilde artmaktaydı. Fakat ne yazık ki yıllardır yanlış ya da maksatlı olarak siyasi, sosyal, ekonomik politikalar nüfus yoğunluğunun anormal bir şekilde şehirlere doğru yönelmesine neden olmuştur. Halbuki Türkiye tarım ve hayvancılıkta dünyada kendi kendine yeten ender ülkeler içindeydi. Bugün köylerde yaşayanların oranı % 7'ye kadar inmiştir. Doğu-Güneydoğu, Karadeniz ve Orta Anadolu Bölgesi'nin ise bazı kısımlarında neredeyse insan kalmamıştır.
Kemal Derviş'in başkan yardımcısı olduğu ABD düşünce kuruluşu Brooking Enstitüsü 2014 yılında dünya şehirleri ile ilgili bir araştırma yayınladı. İstatistiklere göre dünyada en çok nüfusu artan 10 şehrin 4 tanesi (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa) Türkiye'de ve istatistiklerin detayları da enteresan, Türkiye işsizlik, kişi başı milli gelirin düşük olması, gelir dağılımındaki adaletsizlik vs. ile en az kalkınan ülkeler içinde. Dünya nüfus hareketlerinin en çarpığı Türkiye'de gelişiyor. Ancak Türkiye'nin bundan haberi bile yok. Çünkü üstü örtülüyor.
Köyden kente hızla artan göç dalgaları beraberinde çarpık yapılaşmayı getirdi. Gecekondu diye tabir edilen yapıların yaygınlaşması siyasi liderlerin oy uğruna bunlara göz yummalarına neden oldu. Seçim zamanlarında çıkartılan ''İmar Affı'' yasaları bu çarpık kentleşmeyi getirdi. Günümüzde ise durum daha vahimdir. Demografik yapının değişmesi ile birlikte gecekondu tarzı binaların yerlerini gökdelen diye ifade edilen çok katlı (Tokikondu) beton binalar almıştır. Şehrin mimari yapısı gözetilmeden alabildiğine çoğalan gökdelenler! ne yazık ki sadece silüet kirliliği değil, ekolojik dengeyi de bozmaktadır.
Köyden kente göçen insanların oluşturduğu varoşlar siyasiler için bir oy deposu oldu. Varoşların sorunları istismar edilerek yerelde ve genelde iktidar olma yolları arandı. Bugün bu varoşları tasfiye etmek için kentsel dönüşüm adı altında projeler uygulanıyor. Ancak gelen ekonomik kriz bu dönüşümü durdurmuş binlerce ailenin evleri yıkılmış ortada kalakalmışlardır. Köyden kente göçen insanların oluşturduğu varoşlar siyasiler için bir oy deposu oldu.
Halbuki köyünde tarlasını belki bir ineğini satıp büyükşehirlere gelmişti insanlar. Maddi-manevi boşluğu düşenler oldu. Köyde imece usulu yaşayan insanımız şehirlere gelince adeta sudan çıkmış balığa dönmüşler, kimsesiz kalmışlardı. O yıllarda Milli Görüş ortaya çıkmış bu insanların umudu haline gelmişti. İlerleyen yıllarda Milli Görüş yerel yönetimlerde çok büyük başarılar kazanmış ve bunu genel seçimlere de yansıtmıştı. Halk adeta bir kurtarıcı olarak gördüğü Milli Görüş'ü 28 Şubat sürecinde sahiplen(e)memiş ve akabinde Ak Parti kurulmuştu. Aynı kökten geldi zannıyla yine bir kurtarıcı olarak halkımız Ak Parti'ye sarılmıştır. İlk dönemlerde kendinden gibi gördüğü Ak Parti'ye oy vermiş bir nevi 28 Şubat'ın rövanşını almak istemişti.
Oysa Milli Görüş Belediyeciliği insana önce istihdam oluşturmak gayesindeyken, Ak Parti vd. muhafazakar iktidarlar gene vatandaşın kendi vergileri kullanılarak makarna-kömür gibi yardım kumanyaları dağıtarak halka fakirliği benimsetmiş, hazırcılığa alıştırılmıştır maalesef. Çaresiz kalan insanlar her halükarda Ak Part'nin yanında yer almak zorunda kalmış, belediyelerde vd. devlet kademelerinde iş umudu halkın oy verme kriterlerini etkilemiş/etkilemektedir.
Şimdi ise Çare Var, Saadet Partisi yeniden umut olmuştur.
Buna karşın Saadet Partisi ısrarla ittifakın içindeymiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Mamafih Saadet Partisi 1389 yerde seçimlere tek başına giren tek partidir.
Yine bununla birlikte halkta algı oluşturmakta uzmandır medya. Halkın düşünmesine dahi fırsat vermeden algı yönetimiyle kitlelere istediklerini empoze ediyorlar. İnsanımız maatteessüf okumayı bıraktı. Okuyup araştırmak yerine medya kendine neyi sunuyorsa ona alıyor. Bugün medyanın %90 -%95'i iktidara bağlıdır. Yerel seçimlere gidiyoruz, lakin yerele dair hiç bir şey öğrenemeden kendinizi sandıkta buluyorsunuz. Öyle ki, daha seçtiği belediye başkan adayını tanımayı bırakın, adını bile bilemediği kişiyi belediye başkanı olarak seçiyor.
Halbuki seçim yapmak demek, benzerleri içinde en çok beğendiğini, iyiyi, güzeli, doğruyu, faydalıyı, adil olanı diğerleri içinden bitarafa ayırarak, ona vekalet verip göreve getirmek demektir.
Seçimler bir şenlik havasında geçmeli ki, seçmen tercihini özgür iradesi ile yapabilsin. Rekabet kaliteyi artırır. Günümüzde bu hiç mümkün olmuyor. Medyada yerele ait bir şey göremiyorsunuz. Geçtim rakip partileri, aynı partiden başkan adaylarının renkli propagandası aralarında tatlı bir rekabet, bir sinerji getirir, toplumun gelişmesine yardımcı olur. Özgün fikirler doğurur, gençlerin, kadınların siyasete ilgisini arttırır. Ancak bu seçimlerde bunu yaşayamadık. Adayların kendilerini tanıtmasına dahi fırsat verilmedi. Bu sadece muhalefet partisi adayları için değil, birkaç büyük şehir dışında iktidar ve ortaklarının adayları için de geçerli.
Hasılıkelam ''DÜRÜST BAŞKAN DÜRÜST YÖNETİM'' diyen ''CEPSİZ CEKETLİLER'' geliyor inşaAllah!
Selam ve dua ile...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.