Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ramazan Davulu

Ramazan Davulu

Eski heyecanları vermese, artık özel itinalar kalmasa,  mesela maniler okunmasa bile, Ramazan ayına mahsus davul çalma âdetini hep sevdim. Sahur vaktinde dolaşmalarını, gözünüz açık olsa bile yeni bir uyanışı, bir haberi, tarihi gezinişi kalp gözüne getirişini. Tatlı hatırlayış ve telâşları…

Bu yazıda, bir Büyük Ustaya yer vereceğiz yine. Davulun mazisi, bizdeki kullanışlar ile ilgili şu bilgileri veriyor Ahmet Rasim, Tasvir-i Efkâr gazetesindeki;  26 Ağustos 1913 tarihli yazısında:

“Bu mübarek âletin, şarkın eski musikisine büyük hizmeti olmuştur. Avrupa’ya Endülüs Arapları vasıtasıyla geçmiş ve yapılmasındaki kolaylıklar dolayısıyla pek çabuk yayılmıştır.

Osman Gazi tarafından Yarhisar’ın alınması ve tekfurunun esir edilerek kardeşinin oğlu Aktimur ile Selçuk hükümdarı Sultan Alaeddin Keykubad’a takdimi üzerine, hükümdardan gelen emaret tevcihi için gönderilen eşya arasında bulunması dolayısıyla her Osmanlı’nın gönlünde yeri olması lazımdır.

Osmanlılarda eskiden muzika takımına mehterhane denirdi. Alâeddin Keykubad’ın Sultan Osman’a yolladığı imaret alametlerinden biri de davul, nakkare ve ‘kürenay’ dedikleri surna ‘zurna’dan kurulu bir mehterhaneydi. Sultan her ikindi zamanı bu mehterhaneyi aldırır ve istiklalden sonra ayakta dinlerdi. En sonra Fatih ‘ Yüz yıl evvel ocağı sönmüş bir padişaha tazim edilmez,’ diyerek mehterhane fasıllarında ayakta dinlemeyi kaldırmıştır.

Görülüyor ki bu alametlerden musikiye ait aletler arasında davul önde geliyor. Mehterhane takımlarında da davulcubaşıya Baş Mehter Ağa denir ve takım içinde mehterbaşı denilen surnacıbaşıdan sonra ikinci subay adını taşırdı(…)

Mehterhane anlattıklarına göre dehşetli bir bando imiş(…)

Eski sadrazam merhum Cevad Paşa, ‘Tarih-i Askeri-i Osmanî’ sinde bu takımın altmış dört kişiden kurulu olduğunu’ söylemiştir.

Kim bilir bu takım ne büyük bir gürültü koparırdı! Biz şu halimizde bir davulun sesine dayanamazken altmış kişilik bandolara nasıl dayanabilirdik.

Merak etmeyin. Biz de alışırdık. Paşa Merhum diyor ki:

‘… mehterhane kaba saba bir şey görünüyor ve dinleyene sağırlık verecek zannedilirse de o zamanlar kulak müzik ahengine alışmamış olduğundan bununla hoş vakit geçirilir ve eğlenilirdi. Dinleyenlerden ekserisi ağlarmış bile…’

Bu ağlayanların uzaktan dinleyenler olacağından tereddüt edilmez!

Bununla beraber davulu beğenenler yalnız Osmanlılar değildir. Osmanlı Devleti Teşkilat-ı Askeriyyesi adındaki eseriyle tanıdığımız Kont Dumar Sigli bile beğeniyor, bu araştırıcı askerî musikimiz hakkındaki incelemeleri arasında diyor ki:

‘…vurma vasıtasıyla ses çıkaran müzik aletlerinden Osmanlının kullandıkları aletler iki cins davul ve bir cins madenî ve düz nakkaredir.

Büyük davul üç kadem yüksekliktedir. Bunu davulcular hayvan üzerinde götürürler. Kırmızı çuhadan yapılmış muhafazası vardır. Davulun üstünü bir çomakla ve altını dahi bir değnek ile vururlar ve her iki değneği birbiri ardınca öyle bir maharetle vururlar ki kulağa hakikaten hoş gelir…’

Sahur vaktinde davul çıkmasının ne zamandan beri usulden olduğunu bilmiyorsam da, geçmiş savaşlarda Osmanlı ordusu düşmana yakın mevzilerde bulunduğu esnada, Ordugâhı korumakla görevli birliklerini dikkatli bulundurmak için davul çaldırdığı ve davulcuların arada sırada ‘Yektir Allah!’ diye bağırdıkları meşhurdur. Köy ve düğünlerde davetlileri, hatta asker toplamakta dahi çalınır. Şu halde işitir olmak şartıyla hem alet davul uyarmak ve hem de toplanmaktır. Bayramlarda hammalları sabahtan gece yarılarına kadar ter ter tepindiren bildiğimiz ince zurna ile onun ayrılmaz arkadaşı davulun acaba söz ettiğimiz mehterhane müziğinden geri kalır bir yeri var mıdır?”

“…Bir zamanlar ağır yük çekme hizmetlerinde dahi davulun himmeti geçer ve bu işler arasında aranılırdı.

‘Heyyee yassa, heyya mola!’ diye seren çekilen yerlerde ortada bir davul bulunurdu.

Hafif yük taşıma ve çekmede (!) dahi davulun yeri vardı:

Davulumun ipi kırmızı

Bu yıl yemedim karpuzu

İhsanına dikilidir

Davulcunun iki gözü

ve benzeri beyitlerle Ramazanlarda konak, dükkân önlerinde gösteri yapanlara hâlâ tesadüf edilmiyor mu?”

Farklı bir iklimin hoş esintilerini getirse de, Yazar süregelen bir derdimize değinmeden geçmiyor.

Acaba uyuşma ve birleşmemiz için de böyle davullar çalınsa bir araya gelir miyiz? Heyhat değil mi? Biz kös dinlemişiz. Davulu neyleriz? Tevekkeli söz anlamayanlar için davul zurna az demişler?” (Ahmet Rasim, Ramazan Sohbetleri, Hazırlayan: Muzaffer Gökman, Kapı Yayınları, sf. 133-138)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi