Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ramazan Daha Vurulmamıştı

Ramazan Daha Vurulmamıştı

İnancın üstüne şaibe, yıldırım düşmediği, oyuncak edilmediği zamanlardı.
Ezanlar peş peşe, lâtif nazik bir şelale gibi çağlardı. Ramazan davulları muhabbetle, Allah nidalarıyla derinden çalar; toplar bir ihtişamın, heybet ve idrakin sevkiyle gücüyle patlardı.
Mevsimsiz ramazanlarda; akıllar gölgelenip, perdelenmemiş; suretle zahire sığışılmamıştı.
Cenab-ı Hak’la pazarlıklar henüz bu derece gelişmemişti. Din(î) satışlar da rekor seviyeye erişmemişti. Oruçlar tâ ilk baştan, envai türlü rezil tartışmayla zedelenmezdi.
Saltanatlı camilerde kılardık namazları. Kiliseler, havralar böylesine buyurgan, ceberut değildi.
Ramazana ilişilmemişti.
Teravihler hâlâ 20 rekâttı. İbadetlere esasen “can sıkıcı, baş derdi”, Tanrı ve halkı kandırmalık, kutsal oyunlar nazarıyla bakılmazdı...
Ramazan henüz sahneye çıkmamıştı.
Yüzü sırf Allah’a dönüktü. Sömürülmemiş, yaralanıp söndürülmemişti. Tutunurdu, tutulurdu, kalplerde ışıldar, mânâlı alınlarda parlar, yol açar ve inkılâp yapardı.
İş, yiyecek içeceğe, alâyişli sofralara, politik gösterilere dökülmemişti.
Guinness rekorlar kitabına girilmese de olurdu. Çünkü hepsi derme çatmaydı dekordu. Fakir fukara, meczuplar ve erenlerin duası yeterdi. Allah aşkı kordu.
Ekmeklerin çöpleri süslemediği; bilumum açlarla insanlarla sevgi, dert ve ekmek paylaşıldığı çağlardı. Nereye baksan, ruhanî bir hava hep galebe çalardı.
 Oruç açar açamaz çalgıya çengiye koşulmazdı. Ramazan; gezi, eğlence, haz geçişleri, tükenişleri zannedilmezdi. Zekâtlar, sadakalar, insaniyetler AVM’lerde yitmezdi.
Müslüman Saatleri (kalplere) işlerdi. Gerçek sevdalıları, bağlı ve âşıkları dizilir, demetlenir, bitmezdi. Ülke yekvücut, insanî özler muhkemdi.
Ramazanın boyanmadığı, takıp takıştırmadığı günlerdi. Kaçmamıştı.
Binbir yüzü değil, 1 yüzü vardı. Sahtesi, kalpı, zamanesi(!) çıkmamıştı.
Sarhoş, inançsızlar dahi saygılıydı. Porno film çeken üniversiteli kız öğrencilere inat, vamp kadınların bile, başörtüsü takıp, “Ramazanda ara veriyorum” dedikleri yazılıydı.
Kulduk evvelâ. Önce Allah’a karşı sorumluluklarımız, vazifelerimiz vardı.
Mübarek aylar; bizim kurallarımıza, ferdî kanunlarımız, kuyruklu özgürlük ve haklarımıza uymazdı.
Şahsiyetsiz, isimsiz kentlerde Ramazanı aldılar… Önü sonu bayramlardı. Bayram neşesini, sevincini de çaldılar.
Ramazanı sardılar. Hevayla hevesle sardılar.
Recep zaten “İvedikleşmiş”; Şaban da “yeşillenmişti”. Kimine göre, “3’ü bir arada, 1 pul etmez”di. Bu devirde oruç mu giderdi. “Tapılacak” zaten kimdi, neydi?
Vurdular; Ramazan’ı tam kalbinden, onikiden vurdular.
Seccadeyle bol bol öpüşürdük; ibadetlerin koynunda büyürdük. Kur’an daima bizimleydi; İlâhi Çağrı’yı her dem gönüllerimizde duyardık.
Ramazana kıydılar.
Karalara büründü aylar yıllar; müsveddelerin lânetliklerin çizip kirlettiği tarih ve coğrafyalar.
Dünyamız al kanlarla hepten bulanmamıştı daha. Zulüm yeni Fatih ve fetihlerle donanmamıştı.
Erler, masivanın eteklerine saklanmazdı. İçle de, dışla da; bir cihad ateşi, can ı gönülden hissedilen kutlu bir diyar müjdesiyle savaşılırdı.
Ramazan daha vurulmamıştı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi