Özlem ve Hayaller
Uçsuz bucaksız, dizginlenmemiş, sihirli hayallerle yaşıyoruz.
Bazen geçmişe, merdiven tırmandıran mütekebbir maziye.
Bir beldeye, doğduğu yere; bir zaman dilimindeki insan, siyah-beyaz- renkli hayat dilimi ve seçilmiş kendine.
Bazen ileriye, âtîye. Bir hayal, ütopya… Çiz çizebildiğince.
Gerçekleşmemiş, yaşanmasını ümit ettiğin, donattığın, perilerin göz kırptığı, bir masal ülkesinde…
Hayalî ama verdiği, uyandırdığı duyguyla bir o kadar da sahici. Vaha.. ve (sen/ben) tercihli.
Dil senin; çevir çevirebildiğince. Döndür gönlünce. Gör, işit keyfince.
Değişken, dönüşen, kararsız insan evladının tüm muradına, tutkularına ânında cevap veren. Hüzün soslu, acayip; isimleşmemiş, tarif edilmemiş bir mutluluk t(adı).
İsteklerinin gemlenmediği; zamanlar coğrafyalar aşan, kitap sayfalarında, ömür sahifelerinde; ekip biçip, yöneldiğinde hemen ürün veren; kuşatan, yüz güldüren(!) bir iştiyak bombardımanı.
…
Aslında…
Hayalperest insan bu dünyaya şahsını gömüyor, fark etmiyoruz belki ama buraya ait değiliz.
Ruh bazı şeyleri, bambaşka bir âlemi seziyor, hissediyor, lâkin tam anlamlandıramıyor. Kendine çekidüzen veremiyor. Sallanıyor, oynuyor sadece.
Muhtemelen, herkesin; zatını ait hissettiği, istinatgâhı, barınağı, limanı ya da yurdu yuvası, hatta birinci adresi saydığı somut-soyut mekânları yahut “Ötede Bir Yeri” bulunabilir.
Maddî manevî, yükselttiğimiz bütün hedeflerimizde, arşa çıkardığımız hülyalarımızda; çok eski.. tanımlanamaz bir âlemin izleri mevcut.
Kutsal mekânlarda, yolculuklarda duyduğumuz; sınırlandırılamayan, bu uhrevi dünyanın izleri, ipuçlarıdır hatta.
Belki esas özlem “Oraya”, hasretini, asıl ayrılık elemini çektiğimiz.
Yeryüzü renklerini, kokularını biraz benzettiğimiz… Yaratılışın ilk yerine; İlk Menşee…
…
Hayallerimiz dünyaya sığmıyor. Kırıklıklar, dargınlıklar, bozgunlar yaşasak da ümitvar, zengin hayaller bizi besliyor.
O yüzden sürekli yenileniyor, peşpeşe diziliyor, büyüyor küçülüyor, geziniyor. Tarumar edilse, lime lime edilse de; hayal hayal içre ömür geçiyor.
Hülyalar bazen, mahdut bir varlığa, köşeli bir dünyaya isyan çığlığı… Yap-boz, atlama tahtası, çıtası. Rüyaların hası.
Karanlıkları aydınlatan hayaller var.
Hayaller, düşler içinde yüzen bir varlık insan.
Mesele hayal dünyamızı nereye kadar götürdüğümüz, bir ataletle, çürük hülyaları ipe mi dizdiğimiz yoksa yerleşmiş bir güzelliği/ variyeti/ soylu bir fikri ne kadar ruhumuza mı mâl ettiğimiz, istikametimiz…
Hayallerin bizi kurduğu bir oyuncak(çı) mıyız? Yoksa hayal evini inşâ ederken, “İnsan evine” muhkem bir taş mı koyarız.
Ayaklarımız sağlam yere basar mı, yoksa aklımız bizden kaçar mı?
Hayallerimiz, rüyalarımızdan hız alabiliriz.
Fakat bizi diri, gelişmeye açık tutan, onları ne kadar gerçeğe dönüştürebildiklerimiz.
Kişiliğimizde üste koyduklarımız, elden kaçırmadıklarımız, hoş bir birikime, kazanca tahvil ettiklerimiz.
…
Esas şahsiyet, aslî öz niyetine,
Çek bir rayihalı hayal sen de.
Uçuşup dursun.. tütsün arzın tül bahçelerinde.
Bakarsın, yine de Cennet’e konar birinde.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.