Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Nu Mutlu Türküm Diyene

Nu Mutlu Türküm Diyene

Milletçe kanımıza, canımıza, iliklerimize kadar işleyen karakteristik özelliklerimiz var. (Tıpkı, diğer milletlerde de olduğu gibi) Bunlardan birisi; söz konusu kendi eksiklerimiz, hatalarımız ve yanlışlarımız olduğunda, çuvaldızı kendimize batırabilme özelliğimizdir. Bu özeleştiriyi yaparken de, işin içine bolca mizah katabilip, bunlarla adeta alay edebilme yönümüzdür… Tabi bu özeleştiri işi, özlükten uzakta, karşıdan yapılan bir eleştiri haline geldiği zaman, bunu hakaretten sayıp, birbirimizle kenetlenir ve ÖZsavunmanın da alasını yaparız, o ayrı. Bireysel olarak, her beşer de hemen hemen böyle değil midir hem zaten? İnsan küçük alemdir sözünde anlatılan hakikat gibi, bir bakıma. İnsan da toplumun bir parçası, yani. Lakin bireysel ve dar açılı değil, toplumsal ve gayet geniş açılı bir bakış açısıyla bakacağımız bir durum var şimdi ortada. Hazır, işin öz tarafındayken ve tam da yeri gelmişken, o kendi eksiklerimiz, hatalarımız ve yanlışlarımız konusuna da değinmişken, bahsedilmesi hiç de yersiz kaçmayacak bir konu var: ‘yabancı’ lara –özellikle de batılı kişilere karşı duyduğumuz-… onlara karşı duyduğumuz… o kelimeyi söylesem mi? peki, söylüyorum: eziklik! Tekrar edelim; yabancılara karşı duyduğumuz eziklik, bir çeşit aşağılık kompleksimiz var bizim milletçe, her ne hikmetse! (işte bu cümleyi, Türk olmayan birinden duymak, eminim ki zorunuza giderdi ama rahat olun, ben sizdenim, siz de benden) çuvaldızdan hallice bir kalemle, bundan bahsedeceğim, şimdi.

Biz ki anlı şanlı tarihi, büyük zaferleri, kahramanlıkları ve kahramanları, ahlakı ve mensup olduğu dinle haklı olarak övünen kişilerizdir. Yine de, öz saygımız konusunda, bir yerlerde bir eksiğimiz var, nedense! (İşi, batı-doğu diye, her cümlede bölmek istemediğim için, baştan söylemeliyim ki, bahsedilen bu durum, batıya karşı olan ve yaşanan bir durumdur.) adına aşağılık kompleksi mi, eziklik mi, ya da, bambaşka bir şey mi denmeli, bilemedim gerçi ama neyden bahsedildiğini bildiğinizden eminim. Misal, kendi ülkemizde bir yabancıyla, onun dilinden konuşmaya çalışıp, onun ülkesine gidince de, yine oranın dilini öğrenmeye ve konuşmaya çabalayan insanın, insanımızın, yani benim, sizin ve bizim durumumuzdan söz ediyorum, kısaca. Hatta her nedense oranın insanı, bizim insanımızdan her zaman ‘daha ahlaklı, çalışkan ve zekidir’, bir de zaten. (Ulu önder cennet mekan Mustafa Kemal Atatürk de yıllar önce, tam da bu durumu görüp, bizleri motive etmek için “Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” demiş olmalı hatta. Bu motivasyona ihtiyaç duyan, kompleksli yapımızdan mütevellit…)

Ne diyorduk? ‘oraların insanı, bizim insanımızdan her zaman daha ahlaklı, çalışkan ve zekidir’. Evet. Hatta, estetik ve güzellik değerleri ve ölçütleri de mutlak bir şekilde değil, onların bakış açısına uygun bir görecelikle belirlenip, benimsenmiştir. Örneğin, “Ah, mavi gözlü olmak, ne iyidir!” Sarışınlık, hele. Zaten, bir toplumda, yüz ve vücut hatlarına verilen önem ve değer yüksekse, orada bilimsel ve insani değerler yeterince gelişmemiş ve hak ettiği takdiri de görmüyor demektir. Ve kötü haber: bizler, dış görünüşe pek fazla ehemmiyet veririz. Ee hani nerede kaldı o ahlakın ve dinin verdiği onur ve kıvanç duyguları ve zaten o ahlaki değerler, değil mi? (Çuvaldız, pardon kalemin ucu, acıtmıyor, değil mi?)

Örnekler elbette bu kadarla sınırlı değil ama bana ayrılan yer, bu kadar. Lakin anlatmaya yetiyor, değil mi?

***

Bir yerlerde bir şeyler eksik, işte. Onu diyordum. Nelerin eksik olduğunu da bulduk, gerçi. Lakin nerelerde yaşandı o eksilmeler ve kayıplar? Neden ama neden, bu aşağılık kompleksi gelip yerleşmiş, taa iliklerimize kadar? En basitinden verilen, şu, kendi ülkesinde yabancı bir dili konuşup, o ülkede de yine oranın lisanını konuşmaya çabalayan insan örneğinden tutun da, ne yazık ki yaşanan daha nice benzer örneklerin varlıkları ve çoklukları arasında yapılması gereken, kendimizin, değerimizin farkında olup, bu farkındalığı en üst düzeye varıncaya kadar arttırmaktır, belki. Yok, kesin! Yapılması gereken, kesinlikle budur.

Böyle olursa, ‘Ne mutlu Türküm diyene’dir, olmalıdır ve zaten kaçınılmaz olarak, olur. Muhtaç olduğumuz kudret…??? Nerede olduğunu biliyoruz. Silkinip, kendimize gelmeli, azizim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi

Format

31 Ağustos 2024 Cumartesi 06:00
SON YAZILAR