Hüzeyme Yeşim Koçak

Hüzeyme Yeşim Koçak

Nefis Bir Çiftlik

Nefis Bir Çiftlik

Bir çakal bozgun sesiyle inledi. Timsahın gözyaşları masumiyeti iç etti. Bir yarasa, ışığı zehirledi. Akbabanın leşleri paha biçilmezdi. Boşluğun kızı ya da oğlu, ahde ihanet etti. Ve bir baykuş, şeamet mülkünün üstüne tünedi.

(Hüzeyme Yeşim Koçak, Havva Hanım’ın Gamzesi)

Ali Baba’nın Çiftliği ya da George Orwell’in Hayvan Çiftliği değil bahsedeceğim; içimizde de nice hayvan beslediğimiz bir mekân var. En itibar edip sevdiğimiz, habire bakıma(!) alıp, çağa ayak uydurduğumuz…

Genelde müstebit, tamamen hükümran olmak, üzerimizde tasarruf kurmak isteyen bir varlık. Başkaldıran, türlü suretleri olan, hilebaz; şerli şeytani güçlerle işbirliği, anlaşmalar yapan dinamik(!) dalavereci güç.

Bolca ama umumiyetle boş konuştuğumuz, bazılarımızın mevcudiyetinin farkında bile olmadığı, ömür boyu didişilip, hakkından pek az gelinen, baş ve kalp belası, onsuz da yapılamayan gölgemiz, her dem taze(!) nefsimiz...

İnancımıza göre “büyük cihat” konusu olan bu önemli ve hayatî düşman, çeşitli sembollerle tasvir edilmiştir.

Abide şahsiyetlerden Hazreti Mevlâna’ya göre mesela nefs bir ejderhadır.

Değerli mutasavvıfın Hayatı ve Eserlerinin anlatıldığı Ben Rüzgârım Sen Ateşde muhtelif nefs timsalleriyle karşılaşırız:

Nefs bir fareyle de karşılaştırılabilir. Mevlana, kurbağaya âşık olup onunla anlaşarak neticede beraberce felakete uğrayan bir farenin hikâyesini teferruatıyla anlatır.

Şimdi nefsi, tetikte bekleyen ilk aklın bir defasında neden bir kedi olarak şahıslandırıldığı bu fare semboliğinden anlaşılıyor. Çünkü nefs yine bir kedidir:


Nefs-i emmâre ‘miyav’ deyince bir kedi misâli,

Ben de hemencek sokarım onu torbaya bir kedi misali!


Yahut da nefs bir köpektir, sadece en bayağı içgüdüleri olan ve o yüzden de ‘İsa’nın ‘ruhu’na karşı gelen bir eşektir; bazen o inatçı bir at veya pek ender olarak, binicisine itaat etmeyen bir deve olabilir.

Memnuniyetle o, bazen gayr-i itaatkâr bir kadın olarak da görünür (nefs kelimesi Arapçada müennestir).

Ve hatta insan, nefsi kontrol altına aldığını zannettiği bir anda o, arayıcıyı oyalamak için yeni entrikalara hazırdır.

Nefsin sağ elinde tesbih ve Kur’an vardır ama yeninde de hançer ve kılıç gizlidir;

Çünkü nefs, ibadetlerden dolayı bir şeylere hakkı olduğu vehmine kapılan zâhidin(sofu) yolunu keser.

Hz. Mevlâna, nefsin aşk ve muhabbetle, terbiye edilmesiyle; insana bir yükselişin yolunun açıldığını da belirtir:

Nihayet nefs-i emmare dizginlendiğinde, aşağı yukarı vicdana tekabül eden nefs-i levvameye dönüşür. Neticede sükûna kavuşmuş nefs-i mutmainne’nin bulunduğu yere ulaşır.

Sonra o, Allah’ın çağrısını duyar: İrciî! (Rabbine dön!) (Sure, 89/27); tıpkı bakıcısından uzaklaşan doğanın, tekrar geri dönerek sahibinin koluna konması gibi.


Yakınından nağmeler terennüm edildiğinde,

Ve rahmetinin o latif hikmeti:

Yüksel, havalan!’ diye duyulduğunda,

Nasıl olup da ruh kanatlanıp uçmaz?

Nasıl olur da doğan avdan hızla

Sultana doğru kanatlanmaz,

Hükümdarın davulu ona:

Bana geri dön!’ çağrısını yapınca *


Nefs bir parçamız, tetikte bekleyen, kötülüğe teşvik ve sevk eden, zorlu bir düşman.

Belki de kapısı 40 Haramilere açılan…

Nefis (çekici) bir çiftlik; mekânıyla, besleyip barındırdıkları ve bünyesine kattıklarıyla.

Kurnaz bir oyuncu, paslaşıp durduklarıyla…

Bazen sesi ne fazla çıkar ve onla mücadeleye dair öğreneceğimiz ne çok şey var.


*Annemarie Schimmel, BEN RÜZGÂRIM SEN ATEŞ Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Çev. Senail Özkan, Ötüken Yayınları, İst. 2000, sf. 116-117


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüzeyme Yeşim Koçak Arşivi