Leylâ hakkı
Durup düşünmeye, muhasebe ve (öz) eleştiriye çok ihtiyacımız olan bugünlerde, bir fikir demeti.
Beğendikleriniz veya iştirak edecekleriniz herhalde olacaktır:
“Her ne pahasına olursa olsun varolabilmek için modernleşme/dünyevîleşme sürecine katılmaya karar veren Müslüman elitlerin Varlık ve Bilgi tasavvurunda o denli ciddi bir tahribat vuku bulmuştur ki mevcut tasavvuratın İslâm’la irtibatı maalesef sadece ‘adlandırma’ düzeyinde kalmıştır. Müslümanlık ile İslâmcılık arasındaki temel ayırım da tam tamına bu noktadadır. Bir Modernleşme projesi olarak İslâmcılık, Müslümanları dünyevîleştirmekte, evrensel diye sunulan EGEMEN İLKELERİN içselleştirilmesini kolaylaştırmakta, hepsinden önemlisi KELÂMULLAH’ın adına ürettiği lâf u güzafla zayıflatmak işlevini görmektedir.” (Dücane Cündioğlu, Philo Sophia Loren )
…
“Bu yüzyıl insanın özgürlüğünün yüzyılı olarak önerildi. Bunu doğru yüksekliğine ulaştırmak için, gökyüzü boşaltıldı ve yeryüzü kolaylıkla ulaşılabilen cennetlerle dolduruldu..... Ama Tanrı’nın bulunmadığı bir gökyüzü putlarla dolmaya hazırdır. İdeolojilerin putu, gücün ve mülkiyetin putu, kendini gerçekleştirmenin putu.” (Susanna Tamaro, Eve Doğru)
…
“Modern insan Senin bilgisinin peşinden koştu; SENİN bilgisini, yani değişeni önemsedi hep. Seni bilirse ancak bir şey bilmiş olacağını sandı ve fakat bu arada BENİ unuttu, Benin bilgisini nasıl elde edeceğini bilemedi. Çünkü onun nazarında Sen’in bilgisi Objektif, Ben’in bilgisi Sübjektif idi.” (Dücane Cündioğlu, Cenab-ı Aşk’a Dair)
…
“..İnsanın yaratılışı karışımlardan meydana gelmiştir ve bu yönüyle insan mevsimleriyle birlikte seneye benzer. Zaman senedeki mevsimlerle birlikte kemaline ulaşır ve dönüş tamamlanır.” ( İbn Arabî, Muhammedî Marifet)
…
Hz. Ali(kv) Efendimiz’in, büyük oğlu Hz. Hasan(r.a) Efendimize ömrünün sonunda yazdığı mektuptan:
“ Zamanın çetinliğini ve hayatın geçiciliğini ikrar eden, ömrü sona ermekte olan, kadere ve belalara boyun eğen, dünyanın aşırı arzularından nefret edip onlara diz çöktüren ve yarın da şu dünyadan göçüp gidecek olan fani babadan; dünyayı –varması çok zor olan bir amaç- olarak daha uyanık düşüncelere, daha hayırlı yollarla rehberlik etme arzusunda olan, ölümlü olup sevk-i tabii ile göçüp gitmişlerin yolunda ilerleyen, hastalıklara duçar ve musibetlerle çevrili olan, zülmler ve zalimlerle yüzleşmek zorunda olan, riya, hile, hıyanet ve ikiyüzlülükle karşılaşması ve onları bazen de müsamaha ile karşılaması kaçınılmaz olan, hayatı ölümle bitecek, ıstıraplara tecelligâh olacak, ölmüş gitmiş bir kişinin halefi olan ve hayatı, düşmanlarının düşmanlığı elinde bir şehit olarak bitecek olan oğula.” (Shems Friedlander, Toynak Sesini Duyunca Zebra Gelsin Aklına)
…
“İmam Hasan bir meclis kurmuş. Bir mesele üzerinde Hazreti Ali’nin haklı hareketini haksız bulanlara karşı müdafaaya geçmiş. Nihayet karar verilmiş “En bîtaraf hakem dağlarda gezen Mecnundur. Çağırıp onun hakemliğine müracaat edelim” demişler. Çağırmışlar, derinden derine meseleyi ona açmışlar. Anlatmışlar karar bekliyorlar. Mecnun etrafına bakınmış.
‘Vallahi’ demiş ‘Bu meselede Leylâ haklıdır.” (M.Nusret Tura, Mektuplar)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.