Kahramanlık Bağlamında Tarihten Gelen Ses
Kahraman, bizim belki düşlerimizde bile göremeyeceğimiz, akla getirmediğimiz yolculukları göze alabilen, cüretkâr, zirvelere tırmanmış, uçurumlara fütursuzca atlamış, gözü pek, davudî sesin sahibi…
Bir değer sisteminin gözetiminde, o kıymetleri hayatına yansıtan, istikametini ve “rüyasını” kaybetmemiş kişi…
Dert ve mesele sahibi insan… Hakikî Kahraman kendini daha güzel bir noktada görmek isteyen, nefsaniyetini, en azından bazı enaniyet noktalarını aşmış nefer…
Alelâde insan, seyirci, sırf şahsıyla, günlük işlerle meşgul ve kenarda kalır, yakın çemberinin içinde hapisken; kahraman kendi hesabını millet, insanlık değerleriyle birleştiren ufuk-ötesi adam…
Günümüzde diğerleriyle beraber, bu mefhumun da yozlaşması, bir takım pozcu adamlarla gösteriye dönüşerek popülerliğe tahvili, sahtesinin imali; onun etrafında fikir yürütmeye, yeni yorumlar ve edebî açılımlara ne kadar ihtiyacımız bulunduğunu da gösteriyor.
Yalancı kahramanların peşinden gitmek, kendi kahramanlarımızı da tanımadığımızın yahut unuttuğumuzun bir delili.
Biz aynı şanlı soyun ve ümmetin çocukları, ecdadından nasıl bu derece kopar, neredeyse hiçbir iz, alâmet taşımaz; affedilmez bir gafletle boşluğa, zillet ve ihanete düşerdik.
Değerli hikâyeci Ümit Fehmi Sorgunlu’nun yeni hikâye kitabı “Tarihten Gelen Ses”; bize bir kahramanlık tanımı yapıyor, nicedir ötelediğimiz bu kavram üzerinde düşünmeye sevk ediyor.
Yazar, yurdun dört bir yanından, bir ruh mükemmelliğini hatırlatan cihangir, kâmil, isimsiz, asker kahramanlarıyla yüreğimize sesleniyor. Kahramanlık edebiyatına gerekli ve yerinde bir katkı…
Gene hikâyelerinde meydana getirdiği atmosferle; onları yetiştiren ortamı, beslendiği ilkeleri, bir cihan devletinin felsefesini de (Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi, Nizam-ı Âlem Ülküsü) gözlemleyip, inceden duymamıza vesile oluyor.
Uzak-yakın tarihten ama esasen günümüzde aşılmaz gönül ve zihin mesafeleri konulmuş, mânâsını kaybetmiş, içi boşaltılmış bir “kıymet silsilesinden” çarpıcı sesler renkler getiriyor. Bu bakımdan hâlis çabası takdire şayan.
“Ya Bizans beni alır, ya ben Bizans’ı” diye gürleyen Fatih; bayrağı düşmana teslim etmektense, parça parça yutan Karacabey; Yavuz Sultan Selim; Somuncu Baba; İstiklâl Harbimizdeki mücahitler; kitaptaki doruk şahsiyetlerden bazıları.
Hakk yoluna baş koyan, hayat sınırlarını zorlayan, şehitlerin baş tacı edildiği kitabında Sayın Sorgunlu; bize bir “kahramanlık ölçüsünü” de veriyor.
Ümit Bey’in bir önceki hikâye kitabı “Gülün Müjdesi”, genellikle Hz. Peygamber kokusunun hissedildiği metinlerden müteşekkildi. Efendimiz elbette en yüce, en müstesna, her açıdan yegâne kahramanımızdı.
Bu kitapta da; “Kahramanlar Kahramanı” Sevgili Efendimiz’in (SAV) liderliğini yaptığı ordular, karşıladığı şehitler vb. öğelerle, merkezî olarak yer almasına; bize uzattığı el ve tuttuğu ışığa şahit oluyoruz.
İstikbali de kucaklayan “Ses”, bir anlamda O’nun Sözü Sesi…
“Tarihten Gelen Ses”, bir kahramanlık türküsü olarak bizi köklerimize, maziyi bir kez daha dinlemeye; hazinelerimize, ebediyete uzanacak bir inşayı incelemeye ve gönül eylemine davet ediyor.
“Kahramanlık Hikâyelerini” okudukça; asıllarına rağbet edilmediği bir çağda, kolay destanlar yazılamayacağını, irtifa kaybedilip, mahkûmiyet ve yenilgiye dûçar olacağımızı anlıyoruz.
Beşer olmak hasebiyle dünyada ve iç âlemimizde her insan bir “kahraman”… Belki gönlümüzde “ismimizi” taşıyan, derunumuzdaki o gizli kahramanı ya da “kahramanlık özünü” bulmak ve ortaya çıkarmak zorundayız.
Ümit Bey’i bu güzel eserinden dolayı tebrik ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.