Kaçaklar ve Hesaplar
Uzun zamandır kendisini yuvada hissetmiyor insan evladı. Kıskançlıklar, hazımsızlıklar, anlamsız ilişkiler, çoğalan şiddet.
Aidiyet, bağlılık hisleri yok. Ailesi yabancı âdeta çabuk kopuyor mesela. Evin eski manevî değeri kalmıyor. Yuvasında değil.
Yuvasında, merkezinde değil. Ölçüsüz, dengesiz, şirazesiz…
Zor elde edebildiği mesleğine, çevresine çabuk küsüp, kızıyor, cismen değilse bile ruhen ayrılıyor. Dünyada şahsına yer bulamıyor. Anlaşılan ahirette de pek yer seçmiyor.
En küçük bir sıkıntıyı hemen sonlandırmak istiyor. Hiçbir tahammül, istidadını zorlama; mücadele duygusuyla, zorlanmak darlanmak niyetinde değil.
İlaçlarla, ikide bir yutulan zamane haplarıyla(!); sorununu velisi hamisi enayisi saydığı, diş geçirebildiği ya da kısa bir müddet tepede gezdirdiği Uzman kişilere havale ederek, en nihayetinde kestirmeden hayatını sonlandırarak, pes ederek, hepten dünyaya veda edebiliyor.
Hiçbir “yükü” çekmez, sabrı yok bekleyemez, kaderini kendi yazar, özbeöz kendisi resimler çizer; sanki evrensel çaplı aklı(!) mevcudiyetini pek bilemediği Tanrı’yı mı güzeller.
İsyandır şiarı, yata bata yan gider.
Araya araya, koklaya(!) kopyalaya(!), bulduğu koleksiyon yaptığı, onlarca kız oğlandan, evrene yayılmış sevdalı(!)mesajlardan geriye kalan “aşkını”, bir çırpıda, gözünü kırpmadan harcar.
Gençliğinde falan varsa eğer davaları, bozuk para kadar değeri kalmamış. Şahsî tarihinde, kara silinesi sayfalardır artık. Ya da hiç hatırlamaz. Kırpar, kanatlarını kırar.
Her şey izsiz, tozsuz gelip geçer. İnsanlar, ülküler, yollar. Dünya birikimi, miraslar, takılası yanası içsel mücevherler, peşine düşülesi defineler.
Üstüne tuğla koyduğumuz kâşaneler, göğsümüzü süsleyen kalplerden madalyalar.
Üzerine bir şey konmaz. Şahsî tarihinde; günden ne kurtarabilirse, zamana çabasız emeksiz zahmetsiz, (lâkin mümkün olduğu kadar çifte kavrulmuş zevkle) kendinden ne kadar az şey koyabilirse, kâr sayar.
Hamaseti, dini elden bırakmaz, hayatını ancak yüce fikirler uğruna feda eden şehitleri alkışlar; firavunları diktatörleri lanetler; gözbebeği çocuklarına sevenlerine yan bakana dünyayı dar eder ama ölüm, öldürme hakkını(!) elinde tutar.
Sırf zâtını değil, ailecek toplu katliam yapar, aşkla meşkle(!) en yakınlarının hayatlarını kurutur söz gelişi.
Çünkü sizin malı mülkünüzdür, sahibisinizdir. Siz yaptınız(!), siz de ortadan kaldıracaksınızdır. Babalık(!) analık kardaşlık bunu gerektirir.
Dolayısıyla, İlahlık hakkınız da mevcut ve mebzuldür.
Yaşarken, zamanında (kız) çocuklarını diri diri gömenleri de bolca suçlamışsınızdır mesela. Mühim değil.
Zât-ı âlinizin sebepleri başkadır. Hem kim ne karışır? En âla eziyet, en kem talih sizindir. Dünya bütün gareziyle, kiriyle üstünüze çökmüştür. Elden ne gelir?
Niye savaşlardan çıkmış, zülüm görmüş, devasa âfetlerde sevdiklerini en yakınlarını kaybetmiş kimseler, kestirmeden intihar hem de gruplar halinde hayatlarını sonlandırmazlar da, Allah’a dayanıp güvenip sefil yaşamlarını sürdürürler ki. “Ah budalalar ahh!” Öyle mi?
Peygamberlere, Allah Sevgililerine inen belalar masal mıdır ki?
Herkes, bütün eylemleri için, şahsına özel, makul(!) gerekçeler bulabilir. Akıl, eğilip bükülen, en şeni fiilleri bile geçerli ve mazur gösterebilen bir varlık zira.
Haklı olduğu taraflar da vardır kişilerin. Toplum, siyaset, ekonomik kriz, gidişat.. velhasıl suçlu çoktur. Lâkin çözüm, can alıp can verme midir?
İnsan en sevdiklerine nasıl merhamet etmez, gözlerinin içine bakarak, nasıl bir bencillikle onlara kıyabilir, en azından şans vermez. Anlamak güç.
Ya, (fakir fukara, yalnız filan da değil), bir takım “oyunlar” ve benzerleri için, kanlı balinalar uğruna mesela, intihar edenlere ne diyelim.
Baş edemediğimizi düşündüğümüz her meselede, öte dünyaya mı kaçmalıyız?
Her tür kötü örnek çoğalıyor. Ülkemizde, araştırmalara göre her yıl 3000 den fazla intihar vakası gerçekleşiyor.
Aklımız yuvasında değil.
Ruhumuz yurdunda yuvasında değil. Tutunamıyor. Şahsiyetler dökülüyor, ruhların ışığı sönüyor. Kalpler yuvasında değil.
Oysa isteseniz de kaçamazsınız. Hesap bir gün önünüze mutlaka gelir. En azından, inanç(lı)larımıza göre.
Bari, biz yine medeniyet, demokrasi, çağ zengini, liderlik söylemlerine; “Türkiye iyi yoldadır, sorun yok” hayallerine devam edelim.
Kaçamaklar iyidir(!)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.