İvedik(leşme)
Herman Hesse’in “Avrupalı” öyküsü çekicidir. Edebiyat-hayat paralelliğinde, önemli bir dünya meselesine temas edilir.
Hikâyeye göre, Tufan’da Hz. Nuh’un Gemisi’ne binenlerden biri de “Avrupalıdır”. Bu esrarengiz, soluk benizli adamı, gemi halkından kimse sevmez. Hz. Nuh bile onu anlayamaz(!). Gün gelir, vakit geçirmek için herkes kabiliyet ve hünerlerini sergilemeye başlar. Hintli, Kızılderili, Malezyalı, Çinli; bir anlamda yarışır...
Tümüne küçümseyerek, aşağılayarak bakar kibirli Avrupalı. Onun marifetleri gizlidir(!), ilk bakışta gözükmez. Üstünlüğünden öyle emindir ki, tartışmaz bile. Söylevi/ Söylemiyse çok can yakıcı, bir çeşit “Efendilik” ilânıdır:
“Bendeki daha yüce yetenektir, bendeki yetenek akıldır…” der. Ötekiler; “aklını göstermesini” isterler. Avrupalı: “Benim yeteneğim ve üstün özelliğim şudur: Ben kafamın içinde dış dünyaya ilişkin görüntüleri depolar ve tek başıma bu görüntülerden kendim için yeni görüntüler, yeni düzenler üretirim. Bütün dünyayı beynimde tasarlayabilir, yani onu yeniden yaratabilirim.”(Herman Hesse; Bir Büyücünün Çocukluğu, AFA yay, sh. 12)
İvedik’in hani şu kaba saba, görgüsüz adamın çevirdiği, (telefonlu) hınzırca reklam fikri; tam da bu yüzden içime batıyor işte. Reklâmın üstüne basarak, altını çizdiği ana düşünce, öne çıkardığı tip, seneler öncesinin “Avrupalı” öyküsünün mesajlarına çok da uyuyor. Altı üstü reklam filmleri, birkaç dizi, üç beş seviyesiz program deyip geçmeyelim. Kara propagandanın, oluşan birikimin tesiri büyük oluyor. Bunlarla toplum şekilleniyor; defalarca Türk’ün geri, Avrupalı’nın ise kültürünün de, dinlerinin de “kurtarıcı(!) olduğu inancı kuvvetlen(diril)iyor.”
“Aptal, geri zekâlı, çağdışı kalmış Türk!” Daima “Avrupalı’ya/Amerikan himmetlerine(!) muht(aç), baldırı çıplak, işe yaramaz Müslüman Türk!”. Buna mukabil zeki, iş bitirici, çağdaş, kahraman Amerikalı. Ne sevimli Batılı tip o. Bir gram fazlalığı olmayan, şık giyimli, şövalye(!) ruhlu, yardımsever, her çeşit erdemin, etiğin(fazilet ve ahlâk demiyorum) üzerinde toplandığı bilge, akılcı, parlak bir şaheser(!). Şarklı, daha iki kere ikiyi toplayamayan, hödük, çam yarması İvedik’le bir mukayese edin lütfen!
Üstelik bir de “damat”… Muhtemelen Müslüman olduğu varsayılan bir genç kızın, müstakbel kocası. Sünnetsiz “Yabancı Damat’lara” falan artık şerbetlendirildik. “Hoşgörü Dünyasında”; Müslüman kızların Hıristiyan veya dinsiz erkeklerle evlendirilmesinde, hatta masum gençlerin gönül eğlendirmesinde ne mahzur olabilir ki. Biz “gelişmekte olan/ terörist/ avanak milletler” için bu bir lütuf, hatta “onurlandırma” sayılabilir.
Bu millet nelere alışmadı ki? Her gün başta basın-yayın, her kanaldan millî- manevî değerlerine hakaret ediliyor. Bön bön bakıyor, gülümsüyor, sineye çekiyor, içselleştiriyor(uz).
İvedik benzerleri, seri üretimle çoğalırken; üst perdeden, bir âşık sadakatiyle “Avrupa’yla nişanlıyız/ Biz EŞbaşkanız” böbürlenmelerini hatırlamadan edemiyoruz. Üstüne üstlük İvedik, bazı sahnelerde koluna Amerikan damadı takıp, gelinlik de giyiyordu(merak etmeyin, biz eşcinselliği de çarçabuk hazmederiz). Ülke olarak topyekûn BOP’a, GÜM’e gideriz.
Ve günümüzdeki yüksek, uğultulu tepelerin politik mesajlarına, açılım şarkılarına her seviyeden “sanatçı(!) desteğine”, işbirliğine de hiç şaşırmadık. Fakat kalbimiz sızladı.
Hesse’in “Avrupalı” öyküsünde; “dünya gemisindeki”, Avrupalının “Efendilik/Tanrılık” dayatmasına zorbalığına karşı; diğer milletlerin temsilcilerinin itirazları, karşı söylemleri, dik duruşları vardı. Öz değerlerini taşımaya, yaşatmaya çalışıyorlardı.
Hâlbuki biz “İvedikliğe” inanılmaz bir kıymet veriyoruz. İvedik tipinin yer aldığı filmler, hâsılat rekorları kırıyor. Yediden yetmişe, bizi kıymetlendiren varlık dili dönüşmeye, - lisan dahil- her çeşit küfre rızaya, hayat üslûbu İvedikliği kabule doğru hızla yol alıyor.
Keskin Sivrisinek çıkışları, beter bir teslimiyetçiliğe, onursuz geri dönüşlere, ağrılı bozgun havasına çevrilirken, halâskâr(kurtarıcı) Nuh’un gemisine AB(D) bayrağı çekiliyor.
Ben/Biz adam olmayız. İşte biz böyleyiz/ bu kadarız. Teslim olalım. Aman ha, teknoloji kuşanmış modern firavunlardan izinsiz iş yapmayalım…
Sürüye, şer korosuna katılanlar ya da boyun eğenler yangınlaşmıştır; mahkûmlar, boyunduruklarıyla gururlana, sevine! Noktalar, nota falan veremez artık, biline.
Gönüllü bir mahkûmiyet bu, daralma. “Hasta” fenalaşıyor. Küçülüyoruz; keyif benim, kime ne.
Çağırın Amerika’yı; çağırın Rusya’yı; çağırın Avrupa(lı)’yı. Gelsin kurtarsın.
Çağdaş tanrılar, bizi baştan yaratsın!
Hikâyeye göre, Tufan’da Hz. Nuh’un Gemisi’ne binenlerden biri de “Avrupalıdır”. Bu esrarengiz, soluk benizli adamı, gemi halkından kimse sevmez. Hz. Nuh bile onu anlayamaz(!). Gün gelir, vakit geçirmek için herkes kabiliyet ve hünerlerini sergilemeye başlar. Hintli, Kızılderili, Malezyalı, Çinli; bir anlamda yarışır...
Tümüne küçümseyerek, aşağılayarak bakar kibirli Avrupalı. Onun marifetleri gizlidir(!), ilk bakışta gözükmez. Üstünlüğünden öyle emindir ki, tartışmaz bile. Söylevi/ Söylemiyse çok can yakıcı, bir çeşit “Efendilik” ilânıdır:
“Bendeki daha yüce yetenektir, bendeki yetenek akıldır…” der. Ötekiler; “aklını göstermesini” isterler. Avrupalı: “Benim yeteneğim ve üstün özelliğim şudur: Ben kafamın içinde dış dünyaya ilişkin görüntüleri depolar ve tek başıma bu görüntülerden kendim için yeni görüntüler, yeni düzenler üretirim. Bütün dünyayı beynimde tasarlayabilir, yani onu yeniden yaratabilirim.”(Herman Hesse; Bir Büyücünün Çocukluğu, AFA yay, sh. 12)
İvedik’in hani şu kaba saba, görgüsüz adamın çevirdiği, (telefonlu) hınzırca reklam fikri; tam da bu yüzden içime batıyor işte. Reklâmın üstüne basarak, altını çizdiği ana düşünce, öne çıkardığı tip, seneler öncesinin “Avrupalı” öyküsünün mesajlarına çok da uyuyor. Altı üstü reklam filmleri, birkaç dizi, üç beş seviyesiz program deyip geçmeyelim. Kara propagandanın, oluşan birikimin tesiri büyük oluyor. Bunlarla toplum şekilleniyor; defalarca Türk’ün geri, Avrupalı’nın ise kültürünün de, dinlerinin de “kurtarıcı(!) olduğu inancı kuvvetlen(diril)iyor.”
“Aptal, geri zekâlı, çağdışı kalmış Türk!” Daima “Avrupalı’ya/Amerikan himmetlerine(!) muht(aç), baldırı çıplak, işe yaramaz Müslüman Türk!”. Buna mukabil zeki, iş bitirici, çağdaş, kahraman Amerikalı. Ne sevimli Batılı tip o. Bir gram fazlalığı olmayan, şık giyimli, şövalye(!) ruhlu, yardımsever, her çeşit erdemin, etiğin(fazilet ve ahlâk demiyorum) üzerinde toplandığı bilge, akılcı, parlak bir şaheser(!). Şarklı, daha iki kere ikiyi toplayamayan, hödük, çam yarması İvedik’le bir mukayese edin lütfen!
Üstelik bir de “damat”… Muhtemelen Müslüman olduğu varsayılan bir genç kızın, müstakbel kocası. Sünnetsiz “Yabancı Damat’lara” falan artık şerbetlendirildik. “Hoşgörü Dünyasında”; Müslüman kızların Hıristiyan veya dinsiz erkeklerle evlendirilmesinde, hatta masum gençlerin gönül eğlendirmesinde ne mahzur olabilir ki. Biz “gelişmekte olan/ terörist/ avanak milletler” için bu bir lütuf, hatta “onurlandırma” sayılabilir.
Bu millet nelere alışmadı ki? Her gün başta basın-yayın, her kanaldan millî- manevî değerlerine hakaret ediliyor. Bön bön bakıyor, gülümsüyor, sineye çekiyor, içselleştiriyor(uz).
İvedik benzerleri, seri üretimle çoğalırken; üst perdeden, bir âşık sadakatiyle “Avrupa’yla nişanlıyız/ Biz EŞbaşkanız” böbürlenmelerini hatırlamadan edemiyoruz. Üstüne üstlük İvedik, bazı sahnelerde koluna Amerikan damadı takıp, gelinlik de giyiyordu(merak etmeyin, biz eşcinselliği de çarçabuk hazmederiz). Ülke olarak topyekûn BOP’a, GÜM’e gideriz.
Ve günümüzdeki yüksek, uğultulu tepelerin politik mesajlarına, açılım şarkılarına her seviyeden “sanatçı(!) desteğine”, işbirliğine de hiç şaşırmadık. Fakat kalbimiz sızladı.
Hesse’in “Avrupalı” öyküsünde; “dünya gemisindeki”, Avrupalının “Efendilik/Tanrılık” dayatmasına zorbalığına karşı; diğer milletlerin temsilcilerinin itirazları, karşı söylemleri, dik duruşları vardı. Öz değerlerini taşımaya, yaşatmaya çalışıyorlardı.
Hâlbuki biz “İvedikliğe” inanılmaz bir kıymet veriyoruz. İvedik tipinin yer aldığı filmler, hâsılat rekorları kırıyor. Yediden yetmişe, bizi kıymetlendiren varlık dili dönüşmeye, - lisan dahil- her çeşit küfre rızaya, hayat üslûbu İvedikliği kabule doğru hızla yol alıyor.
Keskin Sivrisinek çıkışları, beter bir teslimiyetçiliğe, onursuz geri dönüşlere, ağrılı bozgun havasına çevrilirken, halâskâr(kurtarıcı) Nuh’un gemisine AB(D) bayrağı çekiliyor.
Ben/Biz adam olmayız. İşte biz böyleyiz/ bu kadarız. Teslim olalım. Aman ha, teknoloji kuşanmış modern firavunlardan izinsiz iş yapmayalım…
Sürüye, şer korosuna katılanlar ya da boyun eğenler yangınlaşmıştır; mahkûmlar, boyunduruklarıyla gururlana, sevine! Noktalar, nota falan veremez artık, biline.
Gönüllü bir mahkûmiyet bu, daralma. “Hasta” fenalaşıyor. Küçülüyoruz; keyif benim, kime ne.
Çağırın Amerika’yı; çağırın Rusya’yı; çağırın Avrupa(lı)’yı. Gelsin kurtarsın.
Çağdaş tanrılar, bizi baştan yaratsın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.