İnsan nesli
Bir bebeğin içine doğduğu dünya, ortalama her 15-20 yılda bir değişiyor. Fiziksel varlığı bakımından değil; dünyanın, algılanan ve yaşanılan yönünden söz ediyorum elbette. Bu değişkenliğin, insan üzerinde “nesil” ya da “kuşak” ismi almış halini, diyeceğim.
Her 15-20 yılda bir değişen nesli, dolayısıyla, insanlığın aldığı şekli ve kıvamı anlayıp görebilmek ise, sosyologlardan pazarlama şirketlerine kadar, bir çok kişiyi ve onlarca meslek dalını ilgilendiriyor. Öyle ya, onların kendi aralarında geliştirip kullandıkları lisanın şifreleri çözülmeli ki, daha etkin iletişim ve satış metotları geliştirilebilsin.
‘yeni’ yi merak edip anlamaya çalışmak, cazibesini her daim koruyadursun, söz konusu bu yenilik, bir insan neslini ilgilendirdiğinde duyargalar da son haddine kadar açılıyor. Ben de, ne bir sosyolog, ne de pazarlamacı olmamama rağmen, son 70-80 yıl içinde insanlık serüveninin nerelerden gelip nerelere doğru gittiğini merak ettim, örneğin. Bir çoğunuzun duymuş olduğunu sandığım kategorilerden yaptığım çıkarımlar ve edindiğim yargıları paylaşacağım, şimdi de.
X, Y, Z nesillerini duymuşsunuzdur. Bir de bunlardan önceki, 2. Dünya Savaşı’nın hemen peşi sıra dünyaya gelmiş olan bir kuşak var. “Baby boomer” denilen ve savaş sonrası yaşanılan doğum (nüfus) patlamasını kasteden bu tanım, 1944 ve 1965 yılları arasında doğanları kapsıyor. İşte ardından gelen X Y Z nesilleri ise, bu yılları müteakip doğmuş olanları içine alıyor, haliyle. Yıl yıl belirtip yazıyı sayılara boğmak yerine, insani bazda geçirilen değişimlerden dem vuracağım, bu yazıda.
Siz de muhakkak yakınlarınızdan deneyimlemiş ve biliyorsunuzdur ki, baby boomer neslinin mensupları, insanlık ve ahlak konularında, kendini izleyen kuşaklardan çok daha güçlü özellikler taşıyor. Ailevi ve her türlü ilişkilerinde, oldukça insancıl ve erdemli bir çizgiye sahipler. İnsan ilişkilerinde vefanın ve saygının, yadsınamaz bir rolü vardır, onlar için. Gerek kendi yakınlarımdan, gerekse tüm sosyolojik verilerden elde ettiğim tecrübe ve bilgi, bu yönde. Hele son bakındığım bir araştırma sonucunda, şuna yakın şeyler yazıyordu: Onlar, bozulan saatleri ve bisikletleri hemen atıp yerine yenisini almak yerine, eldekini tamir etmeyi seçtiler. Ardlarından gelen nesiller, bunun, çaresizlik ve yoksulluktan kaynaklandığını düşündüler. Oysa, bu onarıcı yaklaşım, onların kişilik özelliklerinden kaynaklanıyordu daha çok… Bilmem anlatabildim mi? Bozulan ilişkiler de, “aman bana x mi yok?” “elimi sallasam ellisi” yaklaşımıyla çöpe atılıp, yenileriyle yer değiştirmiyor, aksine, itinayla tamir ediliyordu. Vefa, o zamanlar sadece bir semt ismi değildi, anlaşılan.
Elbette araştırma sonuçları daha başka pek çok bilgi içeriyor ama aklıma en çok takılan bu konuyu paylaşmak istedim sizinle, sadece. Bahsettiğim bu erdemli kuşağın ardından gelen X Y Z nesilleri ise, giderek, gerek eşyayı, gerek insanı pek çabuk atan, hepsinden bir kalemde vazgeçebilen, oluşan bu yokluğu ise, hemencecik yenileriyle doldurabilen bir tutuma sahip. Ekonomiyi de canlandıran ama gönül kıran kuşaklar dolanıyor insanlığın beline, anlayacağınız.
İnsanlığın bu evrimi, daha nereye kadar bu çizgide gider, bilinmez. Yoksa, işler bir noktada tersine döner de yepyeni, erdemli ve gönül mefhumuyla barışık, tıpkı o ‘baby boomer’ neslinde olduğu gibi, tamirci bir nesil mi ortaya çıkar acaba günün birinde?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.