Elçiye Zeval Olmaz
"Bu sene de yalandan bir iki kar daha yağar, tamam" dedi birisi. "Bizim çocukluğumuzda böyle
miydi? Eldiven giyer, kardanadam yapardık... Gerçi cinsiyetçi konuşmayalım. Kardan insan,
diyelim." dedi öteki de. Gülüştüler.
***
Bazı günler, çevremdekilerin diyaloglarına fazlaca maruz kalırım. İster kulak misafirliği deyin,
ister kasıtlı bir kulak hırsızlığı... Hatta 'mütecessislik' diye bir kelimeyi kullanmayı tercih ederler eskiler daha çok. 'casusluk' kökünden türemiş olan, kötücül bir bilgi hırsızlığı, yani. Peki tamam, varsın mütecessis olayım ama o gün, içinde bulunduğum şartlar da bunun icin oldukça elverişli hatta azmettiriciydi. Bu benim suçum mu şimdi hakim bey!?
***
O gün çarşıda pazarda; insan içinde çok fazla zaman geçirdiğim bir gündü ve şimdi birbirinden
bağımsız ve kopuk olan, incir çekirdeğini doldurmasa da bana eğlenceli gelen diyalogları
aktaracağım bu yazıda, izninizle. Elçiye zeval olmaz. "3 yıl sonra 8 yaşında olacağım" diyen, daha dün akşam sitenin kamelyasında arkadaşlarıyla birlikte 7. yaş günü pastasının mumlarını üfleyen çocuğun yanağından, yanaklarını kızartan bir makas aldıktan sonra yürüyüşüme başladım o gün. "Sen zayıfsın, neden yürüyüş yapıyorsun ki?" diye soran güvenlik görevlisini yalnızca bir gülümsemeyle cevapladıktan sonra köşede durmuş okul servislerini bekleyen, 14 ya da 15 yaşlarında görünen iki kızı gördüm. Diyalogların
en eğlenceli ve ilgi çekici olabileceği durumun failleri... "Bence Ali senden hoşlanıyor." dedi birisi. Ötekisi saçlarını savurup "Hayır bence o senden hoşlanıyor."... "Instagramındaki bütün
fotoğraflarını beğenmiş, gördüm." dedi. Ona hak verdim. Diğeri de aynı fikirde olmalıydı ki,
arkadaşına bunu sorarak ağzını aramış; amiyane tabirle, yemlemişti. Fakat ne yazık ki
yürüyüşüme ara verip açıkça yanlarında durarak daha fazla dinleyemedim onları. Mütecessislik
böyle yapılır zaten. Renk vermeden, belli etmeden... Ve inanır mısınız, bir kış ayında, pek de hızlı bir ritimde yürümüyor olmama karşın hiç
üşümemiş, aksine, terlemiştim bile. Yolumun üzerindeki bir kafeye girip bir fincan salep içmeye
niyetlendim. Ne de olsa takvimlere göre Aralık ayındaydık ve salep de tam bu zamanlarda
içilirdi. Varsın kar yağmasın... "Mevsimlerdeki bu anormallik hep kıyamet alameti işte... Bina ve zina da çoğaldı zaten." dedi yan masadaki yaşlıca adam, karşısında oturan ve yaşıtı görünen arkadaşına. Bu dini yoruma hem katılan hem de duruma ufak bir baş kaldırıyla cevap vermek isteyen arkadaşı ise "Konya'da sahtekar hoca çok. Buraya kar yağmaz tabii." dedi. Az sonra da hesaplarını alman usulü ödeyip kalktılar.
Tabi ben de bir yandan tüm bu diyaloglara maruz kalıyor, aslında eğleniyor ve eğer bunları bir
yazıya dökecek olursam okuyuculardan gelebilecek olan her hangi bir tepkiyle karşılaşır mıyım diye düşünüyordum. Elbette bunu, yarıda bıraktığım yürüyüşüme devam ederek de yapabilirdim. Kalktım. İçinde evimin bulunduğu sitenin kapısına geldiğimde ise, berekete bakın ki, 3 4 komşu teyzenin birlikte oturup, siz deyin iki lafın belini kırdıkları, ben diyeyim orta şiddetli bir gıybet tufanı estirdikleri kamelyanın önünden geçiyordum. Birisinden bahsediyorlardı o sırada. Gıyabında! Duydum. "Gülten Hanım kızmış." dedi birisi. Daha önce onun hiç evlilik yapmadığını söylemek istiyordu bu sözüyle sadece, 55 60 yaşlarındaki Gülten Hanım'ın. Aralarından muzip mizaçlı olan bir diğeri ise "Nereden biliyorsun?" diye sordu ona ve hep beraber kıkırdadılar.
Benim de yürüşüm bitmişti ve eve varmıştım bile. Fakat kulağıma çalınan ya da bahsettiğim
mütecessislik gereğince benim gizlice çalıp aşırarak kasten kulak kabarttığım o diyalogların
jübilesi, güne yakışan noktayı koymuştu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.