İHLASTAKİ SIRLAR VE HİKMETLER
Bugün her şeyin bozulduğu, değiştiği hatta saptırıldığı bir devirde yaşıyoruz. Bu değişim ve bozulmadan önemli bir ölçüde etkilenen hasletlerimizden birisidir, ‘ihlas’tır. Ne yazık ki, günümüzde insanlar arasındaki muaşerette, samimiyet ve ihlas yerine gösteriş hâkim olduğundan menşei şova dayanan başka türlü bir yüz sergileniyor. İnsanlar sâdece şeklen değil rûhen de maskeliler ancak menfaate dokunan bâzı olaylar cereyan edince, onların gerçek yüzlerini görebiliyorsunuz. Hem mânen yüreklerde, hem yakın ve uzak çevrede sahteliklerden beri olmak, güzel dînimizin gösterdiği kâmil ölçülerdedir. Bu sebeple Kur’an ve sünnet bizim için en önemli kıstastır. Dolayısıyla mümin, her işinde insanların beğenisini değil yalnızca, ‘Allah rızâsı’ çerçevesinde ihlasla hareket ederek, güzel ahlâkî vasıflara erişebilir. Böylesi insanlara şeytan zarar vermez. ‘Rabb’i Teâlâ her türlü çirkinlik ve kötülüklerden mümini korur.’ Dendi âyette. Nasıl Yusuf (A.S)’ı koruduysa aynen öyle…
Dîni yalnızca Hz. Allâh’a hâlis kılmak, ibâdet ve amelleri sâdece ‘Hak rızâsı’na göre yapmak dînin özüdür. Tevhid inancının temeli budur. İhlas, mümini sahtelikten korur ve Müslüman’ı takvâya ulaştırır. Amelde ihlas çok mühimdir. İhlassız amel boşa gider. Ameli sâlih hâle getirebilmek, ihlasla mümkündür. Hak indinde makbul amel ancak ihlaslı olandır. Müslüman Cenâbı Hak katında ancak ameli kadar değer görür. Böylece müminin ecri artar aynı zamanda insanlar arasında da, ‘güzel bir misal’ teşkil eder.
İhlas, imâna eşlik eden bir yüce duygudur. İhlas, Allah ile kulu arasında bir sırdır. Kuşeyri risâlesinde geçen bir hadisi kutside; ‘İhlas, benim sırlarımdan bir sırdır, onu sevdiğim kulumun kalbine tevdi ederim’ deniyor. (Kuşeyri Risâlesi, İst, 1978, s.444) Cüneydi Bağdâdi’ye göre; ‘ihlas o kadar gizlidir ki, melek onu bilmediği için sevap hânesine yazmaz, şeytan bilmediği için onu bozamaz, nefs bilmediği için şımarmaz.’ (a.ge, s.446) Kulun ibâdet ve amellerini, insanların takdir ve iltifatlarından ve de nefsinin şerrinden koruması icap eder. Mümin kişi hiçbir şeyi kendinden bilmemelidir. Bilinsin ki, her şey sâdece Cenâbı Hakk’ın lütfündendir. Bu sebeple bir Hak dostunun buyurduğu gibi; ‘Kul dâima; ‘Aman Yâ Rabb’i, Sen’sin Yâ Rabb’i! Biz kimiz, her şey Sen’dendir, ben bir hiçim.’ Demeli, kendi zâtına bir övgü addetmemelidir. Çünkü O’nun lütfü olmasa, biz o ihlaslı ameli zâten işleyemezdik, her şey O Kâdirî Mutlak’tandır. Davranışlara değer kazandıran yalnızca ihlastır. Müslüman çok ibâdetle değil ancak ihlasla kurtuluşa erişir.
İman; riya, samimiyetsizlik, sahtelik ve ikiyüzlülük gibi davranışları içinde barındırmaz. İhlaslı kullar Cenâbı Hakk’ın hatırını, her türlü kul hatırına tercih ederler. Onlar sevgilerini, ilgilerini ve alâkalarını sâdece Âlemlerin Rabb’ine tahsis ederler. Yine onlar ibâdetlerini katıksız bir iştiyakla ifâ ederler. Onlar zihin, kalp, gönül birlikteliğini esas alırlar. İmanlarına hiçbir bâtıl, şüpheli ve sapkın fikri bulaştırmazlar. Mümin kişide ihlas hasleti ne kadar kuvvetli ise, amelleri de o kadar sâlih olur. Kişiye ahret kazandıracak amel, sâlih ameldir. Amellerimizin sâlih olabilmesi için her dâim Allah Teâlâ’ya dua dua yalvarmalıyız.
İbâdetlerimizde ihlas pek mühimdir. Nasıl ki namaz kılmak için abdest almak şart ise ibâdetin makbul olabilmesi için de, ihlas öyle şarttır. ‘İbâdetin rûhu ihlastır’ denir. İhlassız amelin, amelsiz ihlâsın mümine yararı yoktur. Ancak ihlas ile ameller güzelleşir neticede ameller, Rabb’i Teâlâ’nın istediği seviyeye yükselir. Allah Azze ve Celle, rızâsına uygum amel işleyen kullarından râzı ve hoşnut olur. Rabbi Teâlâ, insanlara yaşama şekli olarak dîni, dünya hayâtını düzen ve intizama koyan sistem olarak da, İslâm’ı seçmiştir. Rabb’inden râzı olan, O’nu seven, O’nun kendisi için seçtiğinden de râzı olur, teslim olur. Yüce Yaratıcının kulu için tasarladığı kadere muhalefet etmez. Yanlışları düzeltmek için meşru çerçevede mücâdele eder, elinden gelmeyeceği şeylere rıza gösterir, şikâyetlenmez. Bu hususta kâinâtın Önderinin sözlerini rehber kabul eder. ‘Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, rasul olarak Muhammed aleyhisselam’dan râzı olan imânın tadını tatmıştır.’ (Müslim, İman 11, Hadis no:56, 1/62)
Allah Teâlâ’nın râzı olduğu böylesi sâlih amelli kulları için, Yüce Mevla şu ödülleri hazırlamıştır: “İman edip sâlih amelde bulunanlar ise; işte onlar yaratılmışların en hayırlılarıdır. Rableri katında onların mükâfatları, içinde sonsuz kalmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan râzı olmuştur, kendileri de O’ndan râzı (hoşnut) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden ‘içi titreyerek korku duyan kimse’ içindir.” (Beyyine, 7-8) Ne mutlu böylesi güzelliklere erişenlere!
Amellerimiz ihlaslı, davranışlarımız takvâlı olsun inşaALLAH. Hayırlı Cumâlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.