Tunahan Dağaşan

Tunahan Dağaşan

Hz. Eyyüb

Hz. Eyyüb

Hz. Eyyüb çok zengin bir insandı. Büyükbaş, küçükbaş hayvanları, köleleri, Havran mıntıkasında Seniyye denen yerde geniş arazileri, her sınıftan ve her çeşitten mallan vardı. Çok sayıda evlada ve büyük bir aşirete sahipti. Gün geldi.. Bütün bunları Cenab-ı Allah onun elinden aldı. Vücudu, çeşitli hastalıklara yakalanarak, türlü betaya müptela olarak imtihan edildi. Vücudunda dilinden ve kalbinden başka sağlam bir organ kalmadı. Bu iki organıyla da yüce Rabbini zikredip anıyordu. Bütün bu bela ve sıkıntılar içinde kalmışken yine sabrediyor, her şeyi Rabbinden biliyor ve çareyi yine ondan bekliyordu. Sabah-akşam, gece-gündüz Allah'ı zikredip anıyordu.

Hastalığı uzun sürdü. Öyle ki, yanında oturanlar kendisinden tiksindiler. Kendisiyle sohbet edecek bir kimseyi bulamaz oldu; ikamet ettiği beldeden dışarı atıldı, bir çöplüğe bırakıldı; insanlar kendisini yalnız bıraktılar, hanımından başka kendisine şefkat gösteren bir kimse görülmedi. Yalnız o, Eyyüb'ün hukukuna riayet etti. Kocasının, kendisine yaptığı eski iyilikleri ve önceleri göstermiş olduğu şefkati unutmadı. Yanına gidip gelir, ihtiyaçlarını temin eder, def-i hacette bulunmasına yardım ederdi. Fakat bir zaman sonra karısının da durumu zayıfladı, malı azaldı ve ücret karşılığında, halka hizmetçilik yapmaya başladı ki, alacağı ücretle Eyyüb'ün yiyecek ve diğer ihtiyaçlarını temin etsin. Allah ondan razı olsun ve onu hoşnut etsin. Çünkü o kadın; malından, çocuklarından mahrum kalmak, kocasının hastalanması, yoksulluk, önceleri onurlu bir kadınken sonraları halka hizmetçi olmak, mesut ve müreffeh iken fakirlik ve mahrumiyete maruz kalmak gibi türlü belalara karşı hep sabretmişti. Doğrusu hepimiz Allah'a aidiz ve şüphesiz ki ona dönücüleriz.

Bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlar içinde en çok belaya uğrayanlar, peygamberlerdir. Sonra salih kimselerdir. Sonra sırasıyla bunlara benzeyenlerdir." Bir başka hadiste de şöyle buyurulmuştur: "Kişi dindarlığı oranında belaya maruz kalır. Eğer dinine bağlılığı sıkıysa, uğradığı belalar fazlalaşır.”

Hz. Eyyüb'ün hastalığının ne kadar sürdüğü hususunda farklı görüşler vardır. Vehb b. Münebbih'e göre hastalığı ne fazla ne eksik, tam üç yıl; Enes'e göre ise yedi yıl birkaç ay sürmüştür. Hastalığı ağırlaşınca, Beni İsrail’e ait bir çöplüğe atılmış ve vücudunda birçok kurtçuklar dolaşmaya başlamış. Nihayet Cenâb-ı Allah onu genişliğe ve ferahlığa kavuşturarak sıkıntısını gidermiş, büyük mükafatlarla ödüllendirip sevabını fazlalaştırmış ve onu güzelce övmüştür. Hamid dedi ki; Eyyüb'ün hastalığı on sekiz yıl sürdü. Süddî'nin anlattığına göre vücudundan etler parça halinde düşmeye başlamış, bedeninde sinir, damar ve kemikten başka bir şey kalmamıştı. Bulunduğu çöplüğe karısı kül getirerek altına serermiş. Bu felaket uzun süre devam edince de Eyyüb'e; “Seni genişliğe kavuşturması için Rabbine dua etsen iyi olmaz mı?” demiş. Bunun üzerine Eyyüb, karısına şöyle demiş: “Hanım! Yetmiş sene sıhhatli yaşadım. Allah için yedi sene bu hastalığa sabretmem çok mudur” Hz. Eyyüb'ün karısı bu sözlerden ötürü rahatsızlanmıştı. Ücret karşılığında halka hizmet eder, kocasına yiyecek temin edermiş. Bir zaman sonra, Eyyüb'ün karısı olduğunu bildikleri ve kocasındaki hastalığı kendilerine de bulaştıracağından korktukları için insanlar, karısına artık hizmetçilik yaptırmıyor ve aralarına katmıyorlardı. Kadıncağız artık kimsenin kendisine hizmetçilik yaptırmadığını görünce, para kazanamayacağından dolayı kendi saç örgülerinden birini keserek, bol ve lezzetli yiyecekler karşılığında eşraftan birinin kızına sattı. Aldığı yiyecekleri Eyyüb'e götürdü. Eyyüb, "Bunları nereden buldun?" diyerek sordu. Karısı da halka hizmetçilik yaparak kazandığını söyledi, Ertesi gün olunca, yine kendisine iş verecek bir kimse bulamadı.

Bu kez de diğer örgüsünü kesip yiyecek karşılığında sattı. Eyyüb, bunları nereden bulduğunu sordu. Nereden bulup getirdiğini söyleyinceye kadar da yemeyeceğine yemin etti. Bunun üzerine karısı başını açtı. Karısının saçlarının kesilmiş olduğunu görünce de Allah'a şöyle bir yakarışta buIundu; "Rabbim! Bu dert bana dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.

Eyyüb (a.s.) def-i hacette bulunmak için dışarı çıkardı. İhtiyacını giderdikten sonra da karısı, yatağına dönünceye dek elini tutup kendisine destek olurdu. Bir gün karısı, yanına gelmekle gecikti. Cenâb-ı Allah, Eyyüb’e bulunduğu yerde vahiy gönderdi: "

Ey Eyyüb! "Ayağınla (yere) vur!" Eyyüb bu ilahi emri yerine getirdi. Cenâb'i Allah oracıkta kendisi için serin sulu bir pınar fışkırttı. O pınarın suyuyla yıkanıp o sudan içmesini emretti. Bu emri de yerine getirdi. Allah’ta onun vücudundaki gizli-açık bütün elem, hastalık ve illetleri giderdi. Bütün bunların yerine ona gizli-açık sıhhat, afiyet, bol miktarda mal ve güzellik verdi. Üzerine mal ve sen'et yağdı. Bol miktarda altından çekirgelerle taltif edildi. Cenâb-ı Allah, çoluk çocuğunu da kendisine geri verdi. "Ona hem ailesini hem de bir katını vermiştik." Denildiğine göre Cenâb-ı Allah, onun çocuklarını aynen diriltmiştir. Başka bir kavle göre ise yüce Allah, ahirette asıllarını kendisine göstermek üzere benzerlerini dünyada ona verdi.

Bütün bunları «...Katımızdan bir rahmet ...» olarak ona verdik. Kendi rahmetimizle ondaki sıkıntının şiddetini kaldırdık. Ona acıyıp şefkat ettiğimiz ve ihsanda bulunduğumuzdan dolayı sıkıntısını giderdik. «...Ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere...» Yani mal ve beden bakımından imtihana tabi tutulanlara bir öğüt olarak bunu size anlattık. Bu gibi kimseler, Allah'ın peygamberi Eyyüb'u örnek alsınlar. Çünkü Cenâb-ı Allah, Eyyüb'ü, onlara verdiğinden daha büyük belalarla imtihan etmiş, ama o, bu sıkıntısı gidinceye kadar hep sabretmiş ve kurtuluşu Allah'tan beklemişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Tunahan Dağaşan Arşivi