Medya ve İktidar
Medyayı kontrol altına alamayan iktidarın halkı kontrol altına alması imkansızdır. Bu sebeple de medyanın önüne atılan konular ülkenin menfi durumunu izale etmeli, daha fazla üzerine giderek halkı isyana teşvik etmemelidir. Bunun içinde elbette birinci ağızdan uç konular öne sürülmelidir. Medyaya hazırlanan bu yemek halka sunulunca esas gündem olması gereken konunun seyri değişmektedir, gizlenmekte, ertelenmektedir. Şayet medya bir konunun üstüne fazlaca gidip günbegün olayı gözler önüne sürerse elbette iktidar bahsedilen konuyla ilgilenmek zorunda kalacaktır. Olayı sadece medya iktidar ekseninde değerlendirmek ise elbette çok basit kalacaktır, medya patronlarının çıkarları, uluslararası şirketler ve ekonomiye yön veren devler de siyaseti medyanın havanında dövmektedir.
İktidarın medyadan yandaş olmasını beklemesi elbette doğal karşılanır. Tüm dünyada beklenti bu şekildedir. Gerçek bir demokrasi de muhalif ve yandaş olması gerekendir. Ne yazık ki Türkiye de demokrasiyi de asılsızca yönlendiren medyanın, yandaşın sorgusuz uşaklığına, muhalifin ise kör olmuş gözlerine şahit oluyoruz. Bu ülkede ekseriyetle yandaş yanlışa yanlış, muhalif ise doğruya doğru demekten kaçınıyor.
Zemininde menfaatin, arka planda ise daha büyük güçlerin olduğu bir yerde adalet sistemi sorgulanır.
Savaşın, vahşetin zirveye taşındığı ilk zamanlarda medyanın olayı gözler önüne getirmesi ile halktaki tepkilerin, sokaklara dökülmenin, elçilik basmanın ve buna benzer tepkilerin sürekli ve devam eder şekilde olduğunu gördük, medyadan bu haberler düştükçe, medyadan tepki azaldıkça da halktan tepkinin azaldığını gördük. Demek ki medya bir olayın üstüne ne kadar çok giderse vatandaş da tepkisini o ölçüde tutuyor. İşte iktidar bu tepkinin dozajını ayarlamak için medyanın yatıştırıcı şırıngasını kullanmak zorunda, yoksa karşısında öfke ile sokaklara fırlayan, ortalığı ateşe veren bir topluluk seli ile karşı karşıya gelecektir. Kaos...
İşte görüyoruz, bir dizinin fragmanları günlerce veriliyor ve ülkenin ekseriyetle diline düşen ve tartışılan konusu olduğunu görüyoruz. Şimdi sizlere soruyorum; emeklinin geçim zorluğunu, hayat ihtiyaçlarını ve zorlanışını tıpkı dizi fragmanı gibi TV de yayınlansa, buna dair kısa filmlerle bu durum vatandaşa gösterilse, emekli sorunu sadece gazetelerde yazılmış, birkaç platformda dile gelmiş basit bir sorun olarak mı kalırdı? Yoksa halkın tepkisini fazlasıyla celp edip iktidarın konuya daha fazla yoğunlaşmasına mı sebep olurdu? Sanırım ülkede ki bütün kesimlerin yaşadığı sorunlar artık televizyonda fragman olarak, kısa filmler olarak verilmeli.
Kaos, vahşet, savaş her ne kadar büyük acılara gebe olsa da bu durumlardan çıkar sağlayan odakların olduğu gerçeği de göz ardı edilemez. Sözgelimi deprem olduğunda; esnaf battaniyeden, çimentocu ve demirci çimento ve demire zam ve fırsatçılık yapıyor. Borsada buna benzer hisseler alınıyor ve buradan kazanç sağlanmaya çalışılıyor. Gene büyük çapta bir yangın olduğunda bile ilk fırsatta fırsatçılık zirve yapıyor. İnsanın fıtratına bakalım. Acının üzerinden para kazanmak yanı başımızda dururken; büyük bir savaş ve katliamdan fırsat ve kazanç sağlayan silah tüccarlarından, ilaç firmalarına kadar kim bilir daha ne odakların bu vahşeti kendi lehine çevirdiğini görürüz. İçinde yaşadığımız dünyaya daha iyimser bakmak istiyorum. Sözgelimi uluslararası adalet divanında bahsediliyor. Sanki bu divan ilk defa kurulmuş ve öncesi ve tarihi yokmuş gibi adalet beklenmektedir. Vaktiyle Amerika’nın Vietnam’da yaptığı katliam, soykırım ve tecavüz de yargılanmıştı, peki ya sonuç neydi? Uluslararası bir utancın üzerine güç ve ekonomi, medya perde çekmiştir. Savaş ve katliamdan fayda sağlayan çıkar gruplarının ekonomiye yön verdiğini, dolayısıyla ekonomiye yön verenlerinde siyaseti belirlediği ortadadır. Dolayısıyla medya çıkar odaklarının güdümünde siyasetin yardakçılığını yaparken insanlık, adalet, dürüstlük ve tarafsızlık gibi erdemleri genel anlamda örtbas etmek için biçilmiş kaftandır.
Saman alevi tepkileri görüyoruz. Dünya pazarı deterjandan gıdaya, gıdadan silaha, silahtan kıyafete kadar üretimin kimin elinde olduğuna, kalite farkına lütfen bir gerçeği göz ardı etmemek için dikkat edelim. Giydiğiniz dona kadar, boykot ettiğiniz sosyal medyaya kadar, kahvaltınızdan gündelik tüketiminize kadar yayılmış güçlü ve kaliteli bir pazardan bahsediyoruz. Üstelik bu sadece Türkiye değil tüm dünyada böyle... medyayla da desteklenen üretim sayesinde ekonomi şer odağının elinde olursa elbette yapılacak olan boykotta kola dökmek gibi sınırlı olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.