Ayşe Aslı Duruk

Ayşe Aslı Duruk

Her Mart!

Her Mart!

Haftaya kar yğacakmış. Meteoroloji öyle gösteriyor. ‘Haftaya’dan kastım, sizin bu yazıyı tam da okuduğunuz günler yani. 1 hafta geriden yazıyorum şu anda çünkü. Geçmişten geleceğe sesleniyorum o halde: kar yağdı mı gerçekten? Yağıyor mu? Mart ayının o bilindik ama yine de her seferinde hayrete düşüren cilveleri… Yağmasa bile hava soğuktur şimdi en azından, o kesin. Şiddetli yağmur? Hava tahminlerini oldukça isabetli yapıyorlar artık çünkü.

İki mevsimin el ele verdiği, birbirleriyle bir ten uyumu yakalamaya çalıştığı günlerdeyiz. Tabi ne yazık ki, kış ve ilkbahar diye birbirlerinden çok farklı mizaçlara ve karakterlere sahip, gençlerimiz. İzdivaçlarının bir türlü rayına oturmaması, işin havasından suyundan bile belli oluyor. Mart aylarında çok çalkantılı bir ilişkileri oluyor hele. Her mart, başa dönüyorlar. Nisanda kör topal desek, mayıs aylarında ancak yoluna koyup kucaklaşıp barışabiliyorlar.

Martların tekinsizliğini, belirsizliğini, değişkenliğini buna benzetirim ben hep. El ele vermeye çalışan kızımızın ve oğlumuzun, doğalarının bile birbirinden farklı oluşlarına. Çetin, sert, soğuk ve uzak bir erkekse kış, bir o kadar tatlı, nazik, sıcak ve sevecen bir kızdır, bahar. Oğlumuzun, kızımızın kalbini çokça kırdığı bir yan yana geliştir bu. Erkek, biraz geri plana çekilip de tatlı bahara yol vermeyi, ancak 1-2 ay sonra öğrenebiliyor. Mart aylarındaki ısrarı ve hükmünü devam ettirme konusundaki iddiası, baharın da bir varlık göstermeye çabaladığı günlere denk gelip o günlerle çakışınca, ortaya işte böyle ‘bir gün bahar havası, bir gün kar havası’ çıkıyor. Bize bunu yapmaya hakları var mı peki?

Her zaman baharı kayırırım o ayrı, ama kışa da gönül rahatlığıyla kızamıyorum hiç. Vicdanım el vermiyor buna. Yaratılışı öyledir de, o da bir emir kuludur nihayetinde diye, her zaman biraz hoşgörüm vardır ona karşı.

Çiçeklenip donan ağaçlar içime dokunur yalnız biraz. Yaz geldi diye düşünüp heves ve heyecanla tişörtlerini giydikleri günün akşamında hastalanan çocuklara üzülürüm. Günün nabzını bir türlü tutamayan kuş, böcek, ağaç ve insan, bir canı olan her ne varsa hepsini dert edinirim. O henüz yoluna koyulup rayına oturtulamamış izdivacın sarsıcı etkileri, her birimizi etkiliyor…

Her ne kadar kış mevsimi, başlı başına bir ana mevsim ve bahar da bir ara mevsim olsa da, kızımızı pek de hafife almayın derim. Arkası sağlamdır çünkü. Bir eli kıştaysa, öteki eli de yazdadır. Güneş’ten beslenir. Kış mevsiminin bir yıldızı yoktur oysa ki. O yalnızca bir yoksunluk, güneşten mahrum kalıştır. Güneşsizliktir. Yaz’ın öz kızı olan baharın sırtını sıvazlayanları, dayısı ve arkası olmasaydı, belki de onun o narin parmaklarını kırardı kış, ağaç dallarını kırdığı gibi. Biraz acımasızdır çünkü, doğası gereği. Bilirsiniz…

Lakin bahar, illa ki galebe çalar her seferinde. Kışı ezip geçmeyen bahar görülmüş müdür hiç? Kaba saba güç gösterileri, kabadayılıklar ve sertlikler, çiçeklerin ve böceklerin karşısında susar kalır. Söz söyleme günü artık baharındır; bülbüllerin. Anlarız ki incelik ve nezaket kazanır eninde sonunda; kuzular ve yavru kediler. Belki bu işte de bir hikmet vardır; kıssadan bir hisse…

Şimdi oturmuş heyecanla izliyorum olup bitenleri ve olacakları. Baharın narin ve ince bileği, kışın sert ve demirden bileğini eğip bükecek yine. Dedim ya, hep baharı kayırırım diye… Ben de onun bu zaferini kutlayacağım elbette, Yaz’ın verdiği meyveleri yerken.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Aslı Duruk Arşivi