Hazreti Yunus’un Dili
Hak aşığı kâmillerin vazifesi ve Yunus Emre hazretleriyle ilgili, Mustafa Tatçı Hoca’nın bazı tespitleri şöyledir:
“Yûnus, yeni değerler ortaya koyan büyük bir inkılâpçıdır; aşk ve mânâ dilimizin kurucusudur. (…)Evet hiç şüphesiz Yunus, kendinden öncekiler gibi yaşadı, kendinden öncekiler gibi bir insan-ı kâmilin, bir mürşid-i hakikînin eğitiminden geçti, fakat o, ‘İlk adım Yûnus idi adımı âşık takdım/ Terk etdim ud u edeb şöyle haber bıraktım’ diyerek aşk ile süluk ederek vardığı nihai noktada eski Yunus’u ve adıyla beraber nefsî benliğini tarihe gömdü. ‘Adını değşirmeyenler bu yola gelmediler!’ dedi ve adını değiştirdi. Önceki Yûnus’u sildi, yeni bir Yûnus olarak karşımıza çıktı. ‘İki kere doğmayan insanların hakikatte ölü!’ olduğunu biliyordu. İkinci kere doğdu ve bize turfanda haberler getirdi!”
“Şeriat tarikat yoldur varana marifet hakikat andan içeri’ deyip de hakikate yöneldi. Irmaktan ve gölden geçti de ummana daldı.”
“(…) Yol tecrübelerini söze döktü. Anam babam, dedelerim medrese Müslümanı değil, gönül Müslümanıydı. Arapça’dan anlamıyor, Rabçadan anlıyorlardı. Yûnus Arapça bilmeyen bu gönül müslümanlarına da hakîkatı Türkçe anlattı. Yûnus bu ümmileri halktan Hakk’a, taklitten tahkike davet ederken kendi dilleriyle ‘oku’ gönderdi. Onlar da anladılar ve iyi birer ‘okucu’ ve ‘okuyucu’ oldular, gönül kitabından manaya geldiler.”
“O bizim aşk ve mânâ dilimiz oldu… Yûnus bize sevmeyi öğretti. Bilmeyi öğretti, yol öğretti, teferruattan kurtardı ve Allah’ı öğretti.” Mustafa Tatçı, Yûnus Emre Yorumları, İŞİTİN EY YÂRENLER, h yayınları, 2014, Önsözden)
Gazeteci, yazar, edebiyat tarihçisi Ahmet Kabaklı, aynı mealde şunları söylemektedir:
“Güzellik, hayat muamması, Tanrı aşkı, öte dünya, cennet, cehennem kavramları… Başında aklı ve sinede gönlü olan her kişiyi yakından ilgilendirir.
(….) Yunus Emre’deki erişilmez üstünlük, halkın gönül diliyle sorduğu binlerce soruyu cevaplandırmakta olmasıdır. Halkımız aklını kurcalayan fizik ötesi sırların esasını ve doğrusunu hâlâ Yunus’tan sormakta ve cevabı ondan almaktadır. Nice derdine, üzüntüsüne ve ıstırabına derman olarak, sanki kendi malı gibi, Tanrı’nın bağışladığı bir millî servet gibi Yunus’un şiirlerini bulmaktadır.
Halkın, sevgili bir millî şairi olmak demek, işte bu demektir. Onlar gibi yaşamış, duymuş ama düşüncenin bilinmez ötelerine de kanat açmış olmaktır. Bir yandan en son makamına çıktığı mistik ruh felsefesini ve ahlak canlılığını, öte yandan halkımızla paylaşan, en zorlu aşk muammasını yadırgatmadan ve ‘cahiller ne anlar!’ diye kasılmadan millete söyleyen biricik şairimiz Yunus Emre’dir.” (Ahmet Kabaklı, Türk Edebiyatı, cilt:2,Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2002, sf.328)
Yunus Emre Hazretlerinin en sevdiğim, etkilendiğim nutk-ı şeriflerinden biriyle yazıyı tamamlayalım. Bu güzelliğe, esenlik, sulh lisanına bugün ne kadar muhtacız.
Ayrı bahistir ama zamanımızın kendi mensuplarıyla bile didişen, birbirine düşen şeyh efendileri, Hz. Yunus’u, Hz. Mevlâna ve emsallerini beğenmeyen iddiacı kindar dindarları, insancıl(!) kişileri; samimiyetle, halis niyetle benzer sözleri ifade edebilir mi?
Aşkımız, kabımız, ışığımız(!) ne kadardır?
Lisanımız muhabbetten ne kadar uzaktır.
Şimdi bir açıdan, Hz. Yunus’un düşmanlarına ettiği bedduaya bakalım:
“Her kim bana düşman ise Hak Tanrı Yar olsun ona
Her kancaru(nereye) varır ise bağ ve bahar olsun ona
Bana ağu sunan kişi Bal ve şeker olsun aşı
Gelsin kolay cümle işi, eli erer olsun ona
Önümce kuyu kazanı Hak tahtın ağdırsın onu
Ardımca taşlar atana, Güller nisar olsun ona
Acı dirliğim isteyen tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm isterse Bin yıl ömür versin ona
Her kim diler ben har olam düşman elinde zar olam
Dostları şad ve düşmanı dost ağyar olsun ona
Her kim diler ise benim O dostumdan ayrıldığım
Gözlerinden hicap gitsin didar ayan olsun ona.
Miskin Yunus dünyada güldüğünü istemeyen
Ağladığım isteyene, gözüm pınar olsun ona”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.